|
Post by CursedFeanor on Feb 11, 2006 12:17:24 GMT 3
Lanet bizi sarsa da Gece sona ermektedir.Şimdi yazdıklarına bir göz atar.Bunlar kral olmadan öncedir.Babası hayatta iken,iki ağaç Valinor’u aydınlatırken.Morgoth ortalıkta serbestçe dolaşmazken.Kılıçlar kınında iken.Evet kalkanlar ve mızraklar taşınmak için yapılmıştı.Tarih yazılmıştı isteyenler Kütüphane’de bulabilirdi.Ama bu kral neler hissediyordu.Şimdi yazmak için bir bahane vardı.Ve yazdı:
“Lanet bizi sarsa da” umudumu kaybetmemeliydim.Morgoth’un etrafta dolaşmasına izin verilmesi büyük bir hataydı.Onun kapımıza kadar gelip bizi zehirlemesine izin vermediğim zamanı hatırlıyorum.Evet onu kapımızdan kovmuştuk.Babamın katilini takip etmememi kim söyleyebilir ki?Gerçek kötülük Valinor’un ağaçlarını yok ederken kim olduğu gibi kalabilir ki.Bir seçim yaptım yeminimi tutacaktım.Morgoth’u sonuna kadar takip edecektim.Bilmiyorum hatalar hatalar evet bunu da lanete bağlıyorum.
Neden sonra Felagund Finrod bir gün Finarfin hanedanı yüzüğünü bana bırakmıştı.Sanırım affetmişti hataları.Asıl suçluyu tanıyordu.Kadim düşmanımızı.Sevdiklerimiz için asıl tehditi.Onursuzca yenilgiyi kabullenmeli miydim?Hiç sanmıyorum.Evet kalkanlar ve mızraklar taşınmak için yapılmıştı.Evet düşmanım öyle olsun,kopacaksa kopsun kıyamet.Asla yakınmayacağım.Ayakta kalmak suçsa ben bu laneti taşıyacağım,ta ki seni durdurana dek.
Şimdi elleri titremektedir ve içinde derinlerde bir soğukluk hisseder,ateşten varlık ruhunun soğukluğu ile titremektedir.Birkaç saniye sonra geçer bu.Ama tekrarlanır.Yazmaya devam etmelidir.Son savaş aklına gelir.Bir korsan, Herumen’e karşı olan…Askerlerinin arasında dolaşmaktadır hazırlıklarının sonu gelmiştir.Ve Nargothrond için çarpışırlar.Bizim olanı korumak için canlarını verirler.Onlar için çok şey yazılmış olmalıdır.
Burada savaşanların bir zorlamaya ihtiyacı yoktu.Onlar ellerindekileri korumak için savaşmışlardı.Bizim olan için.Morgoth o taşlar da bizimdi.Bunu unutamıyordum.Peki o hayalet ne demeye çalışıyordu.İlk olarak Gri limanlarda karşıma çıkan hayalet.rüzgarda kötü yanan bir lambanın alevlerinde ve son olarak Herumen’in gözlerinde gördüğüm “ben”. Evet benim içimdeki benlerden biri miydi yoksa Korkunç bir büyü yada lanet miydi.Bildiğim tek şey benimle uğraştığıydı.İçimdeki çatışmalardan yararlanıyordu.Belki sadece o çatışmalardan biriydi.Ama dur ondan mı korkacağım,yeminim daha büyük değil mi.Korumak için savaştıklarım daha önemli değil mi.”Ben”i korumaktan daha önemli şeyler yok mu?Tabii ki var.Elenhaira benim için gözyaşları dökme.Kılıcını taşıyanların sonu her zaman gelebilir.Üzülme yine birarada olacağız….
Kalkanlar ve mızraklar demiştim işte düşmanım ve dostum sizler için yazdıklarım: Kalkanlar ve mızraklar Eski bir dövüş.Kalkanlar ve mızraklar arasında geçen.O korkunç gürültü, askerler bağırırken mızrakların kalkanlara çarpışı.Kemiklerden gelen ses vücudun tamamını kapsayan varoluşun sesi.Evet ben buradayım yaşıyorum ve bir kalkanla mızrak taşıyorum.Benden en değerli varlıklarımdan biri olan canımı alabilirsin,kalkanımı ve deri zırhımı aşarsan ama benden alamayacağın şeyler var vatan sevgisi,dostlarıma olan inancım,sevdiklerimin hayali.Evet buradayım dostlarımla omuz omuza tıpkı senin dostlarınla omuz omuza olduğun gibi.Hadi o zaman düşmanım kalkanlarımızla mızraklarımız çarpışsın.Ve dünyanın gördüğü her savaştan daha büyük bir gürültü kopsun.Kalkanlarla mızraklar taşınmak için yapıldılar hadi o zaman kıyamet kopsun........
Korkacak bir şey yok... Kalkanlar ve mızrakların sesleri,insanların haykırışları.Savaş işte böyle bir şeydi eskiden kaybeden tarafı düşünmek ne kadar zor.Kazananların insafına kalmış halklar.Ama cesur olmak lazım iyi savaş ki iyi anılasın.Korkacak bir şey yok kalkanlar ve mızraklar taşınmak için yapıldı.
Bir bilge sınıfına anlatırken seni nasıl anılmak istersin?Dostlarına omuz veren birimi olacaksın yoksa insanlarını unutan bir hiç mi.Korkacak birşey olmadığı yalan o savaş anı geldiğinde zaten herşey yalan tek gerçek kalkanlar ve mızraklar ve bir de insanların bağrışmaları.Kemiklerin sesi kan,çığlıklar ama hepsi kısa sürede bitecek.Sonsuzluk.Sonsuzluk kadar sürecek bir utançtansa kalkan ve mızrakları taşıyan olmak istemez misin.Bunun başka bir yolunu bulamadık evet düşmanım korkacak birşey yok,kendini hazırla,yalan senin için belki ama tarihin gerçeği bu göreceksin........
İşte böyle savaşı yazacağım bir gün ,nereden başlanacağını biliyorum galiba.Sondan.Mutlak ölüm veya zaferden söz ediyorum.Artık yenilgiyi kaldıramayacağımız kesin.Çünkü düşmanım beni dinlemiyor.Sadece savaş meydanı ona yetmiyor.Canının dışındaki her şeyi de istiyor.O zaman son elf kalana kadar savaş olsun.Lanet bizi sarsa da teslim olmayalım.Belki bu en iyisi……..
|
|
|
Post by CursedFeanor on Feb 12, 2006 9:30:23 GMT 3
Günlerce yazmak CursedFeanor bulutların altındaki günlerini yazarak geçirmeyi tercih eder.Aslında bu günlerin ona nasıl ait olduğunu bile bilememektedir.Maskeli balo sürmektedir bazıları için ama Feanor bu kağıtlara döktüğünde içini ,bu onun gerçek yüzüdür.Hiç abartmadan, hiç utanmadan yazılan,içinden geldiği gibi yazılan.Sevgiyi,aşkı,barışı,savaşı neden niçin yaşadığını yazmaktaydı.
Yok olup gitmek de vardı bunun sonunda.Satırların içinde boğulmak.Dibe doğru batmak ve yukarı bakmak denizin yüzeyini görmek nefes almak için yukarı doğru hamle yapmak.Ama elindekini bırakmak mı tercihin bir nefes için.Yada çok mu ağır taşımak sana ait olanı.Paylaşmak gerekli belki de .Denizin tek istediği senden bir parça.İşte bırakırsın değerli olanı kağıda, karşılığında bir nefes.Sonu gelmez bu oyunun her nefes için tekrar anlaşırsın.Ama yazacak bir şeyin yoksa vay haline hiç acımaz satırlar; donuk gözlerle,karşılamalısın ölümü o zaman.
Bazen düşünürüm anıları yazmak şart mı diye.Şart mı nefes almak için eskiyi hatırlamak.Biraz oradan yardım almak.O zaman aklıma gelir,her bir nefes kıymetlidir.Anıların kıymetini anlarım bir kez daha.Varsın bir kısmı kötü olsun,içinde nefes almak zor olsun.Yeter ki gelecekte bir daha olmasın savaşlar.
Birgün yaşamının bir noktasında kıymetimi bileceksin belki.Belki de gülüp geçeceksin ama ben değil yaşam seni zorlayacak yazmaya.Yazmazsan başkalarının satırları arasında eriyip gidersin.Bir tarih kitabında okunacak birkaç satır olursun.Oysa senin istediğin gerçekleri paylaşmaktır.Maskeli balodaki bir oyuncu olarak kalmak isteyenlere acırsın.Sen sıra dışı olan,nefes almak için çabalayan,kalemi tutansındır.
Ve CursedFeanor yazar.Elenhaira şimdi ona daha yakındır.Şimdi içindekileri paylaşmak daha kolaydır.Çünkü o yazmaktadır,kimseye hesap vermeden.İsterse beğenmesinler ister küçük görsünler,korkusu yoktur şimdi boğulana kadar yazacaktır……
|
|
|
Post by CursedFeanor on Feb 18, 2006 0:49:34 GMT 3
Ben seni nasıl sevdim Biliyorum korkunç geliyor,yapılan o savaşlar,başkaldırı,meydan okuma,sonsuz acılar…Bir sebebi olmalı diyorsun kendi kendine.Sonra beni anlamaya çalışıyorsun ve sana söylediklerimi düşünüyorsun.İçinden geçiriyorsun,sevginin ne demek olduğunu biliyor olmalı diye.Evet sana savaşların sebebini açıklamalıyım.Sevgidir sebep senin olan,senden olanı sevdiklerini koruma isteği ve birilerinin bunları sevmemesi,yok etmek istemesi,yada köle haline getirmek istemesi.
Benim sevgim ne kadar yüce ise savaşlarım da o kadar büyük oldu.Gözlerim bazen kördü.Beni anlamayan elflere bile kıydığım oldu.Ama kötülük benden gelmiyor.Tüm Valinor mutlu iken bir tane mutsuz bile yeter.Benim sevgimin birisi de babama karşı olandı.Bilirsin.Morgoth katlettiğinde onu kılı kıpırdamayanlar utansın.Bir gemiyi bize fazla görenler akrabalarımız dediklerimiz neden bize sırtlarını çevirdi.Bilmiyorum.Artık gerisi Morgoth’un yaydığı kötülükle açıklanabilir sanırım.Savaşlar,lanet ve acılar tek sorumlu Morgoth’tur.Ahh Valar onu niye serbest bıraktın.Niye bunun cezasını bize çektirdin….
Bunca felaketin içinde unutamadım ilk gençliği.İşte onun için yazıyorum zaten.Onun için ormanda bir gezintideyim.Ben seni nasıl sevdim.Elenhaira dedim sana.Benden,lanetten uzakta güvende bir yıldızsın sen şimdi.Savaşlardan uzak bir sevgi olarak kal ne olur.Valar iyi bir şey yapsın,sizi korusun bu sefer.
Korsanlara karşı yapılan savaşlar,atımın üstünde işaret vermeye hazırım.Tepenin aşağısında Finrod bir ölüm kalım savaşı veriyor.Şimdi dostluk sevgimi ondan nasıl esirgerim.Bir süre bekliyorum.Zamanın gelmesi gerekiyor.Ölen elfleri duyuyorum.Askerlerime bakıyorum.Hazırlar ve savaş bir kez daha sevgiden besleniyor…….
Kalkanlar ve mızraklar taşınmak için yapıldı.Tüm lanetler bizi sarsa da teslim olmayacaktım.Son adam kalıncaya kadar ,fani dünyayı terk edinceye kadar taşıyacaktım kılıcı.Neden taşımayayım.Kötülüklerin kaynağı Morgoth bile Valinor’da serbestçe dolaşabilirken niye kendimizi korumayalım,niye intikamım bu kadar gereksiz mi?Oturup sadece gözyaşı mı dökmeliyim….
Yeşil Orman dertlerimi unuttur bana,şimdi bir sığınak ol bana.Ben seni nasıl sevdim.Sevgiliyi hatırlatan sen değil misin?Uğruna savaşılanlardan birisi,salonlarında dans edilmiş olan, ve bir gezintiye çıktığım orman, sen değil misin…….
|
|
|
Post by CursedFeanor on Feb 20, 2006 16:55:26 GMT 3
Karanlıklar her yanda olsa da… Yeşil orman,ne kadar kadimsin.Şu müzik bir elfin umudu değil mi?Yaşayan yada yaşamayan herkese mutluluk vermiyor mu?Sen bir müziksin kulaklarda,kalbimizde bir kıpırtısın bizi heyacana boğan,fikirlerimizde yol göstericisin,karanlıklarla mücadelemizde kalemizsin.
Sevdiğim,ellerini tutuyorum rüyalarımda.Uyandığımda sadece yeşil orman var.Sana sarılıyorum hayallerimde,farkına vardığımda orada olmadığının sadece yeşil orman var.Onun için ormanda bir gezintideyim...
bir dostun anısı,bir kahkaha veya özlenen bir samimiyet.Eskiye özlem,yarın için bir umut.Ellerinle tutamayacağın,kavramanın imkansız olduğu bir büyü.Seni anlatmaya çalışıyorum.Dolaşıyorum salonlarını...
Şimdi ise yazmaya çalışıyorum.Ne mümkün.Yaşananları sadece anlatmaya çalışmaktan ibaret yaptığım.Evet bunu okuyan,kelimelere boğmak istemem seni.Müziği dinleyebilseydin keşke.Dur..Yoksa sen de duyuyor musun?Sonsuzluk,sonsuzluk........
Sen dostum,eğer bu satırları okurken müziği duyuyorsan sana bir görev düşüyor.Boş kalan sayfaları doldurmak,yazmak.Öyle bir yazmak ki herkesin ben de yazmalıyım demesine sebep olacak kadar.Eğer benimkiler yada seninkiler bir başlangıç olursa büyük mutluluk artık yazılarda da olacak demektir......
Gizemlisin bazen.Seni tanımasam bazen karanlık olduğunu düşüneceğim.Ama sen karanlıkların içinden bize çiçekleri sunansın.Yeşil orman,sınırlarında macera aranan,genç ile kadim olanı biraraya getirensin.......
Karanlıklar her yanda olsa da sana bu yazıyı ulaştıracağım eminim.Bu konuda Yeşil Ormana güveniyorum.Hala elfler bu topraklar üstünde yürüdüğüne göre bir umut var diye yazıyorum.
Ölümden korkmuyordum sadece bir şey var Asla ondan korkmadım,ayrı kalsak bile uğruna savaştıklarım için değerdi.Benim asıl korkum,müziğin bitmesi,söylenecek sözün kalmamasıydı.Sevgiliye dilin tutulup da söyleyememek hissettiklerini.Ah o ne korkunç bir sondur,çiçeklerin solması gibi.Eğer bir gün çiçeklerimiz solarsa beni affet,sadece bir umut ver tekrar yeşerecekler için....
Elenhaira,adını söylüyorum defalarca "Elenhaira,Elenhaira,Elenhaira......." ve sevginin cümlelerini kurmaya çalışıyorum.Bunca savaş içinde bile seni düşünüyorum.Yıldızların en uzakta olanını bulmaya çalışıyorum.Çünkü o sensin biliyorum.Elenhaira,uzak yıldız.Savaşlardan uzak olman için orada olmanı diliyorum hep.Ben mi?Hep felaketler,ama sevgi için.Sonunda buluştuğumuzda tekrar seni kollarıma aldığımda söyleyeceğim tek birşey kalmasından korkuyorum "Elenhaira".O zaman beni anlayacaksın öyle değil mi?Sevgimi sorgulamayacaksın öyle değil mi?
Bu satırları okuyan dostum sen de yaz....
Cursed bir süre ara verir yazmaya flettin eski merdivenlerinden aşağıya iner.Şimdi güneş yüzünü tekrar göstermiştir.Onu izlemeye dalar.....
|
|
|
Post by CursedFeanor on Feb 22, 2006 0:54:25 GMT 3
“Ve şimdi sadece öp beni”…….. Gün boyunca hiçbir yere kıpırdamaz.Yeniden yazmak için bile hiçbir çabada bulunmaz.Adeta heykel olmuş,hisleri donmuştur.Gece yine bulutludur.Tek bir yıldız görünmemektedir.Ve cümleler dökülür.Yavaşça,gizlice…
“Nerdanel,beni anlıyorsun öyle değil mi?Sen benim uzak yıldızımsın.Benim Elenhaira’msın.Ben ki sana ulaşamayan yaralı bir ruhum.Seni düşünmeden bir gecem geçmiyor.Şimdi her şey o kadar karanlık ki…”
Neden sonra aklına elf perileri gelir.Gladiator_real ve Buzyeli ile ateş başı sohbeti sırasında gördüğü periler.Acaba o periler de seviyorlar mı? Diye düşünür.Keşke geceyi aydınlatan yıldızlar olsaydı ve en uzaktaki yıldız yanı başına gelseydi.Ama istediklerinin olmayacağını biliyordu.Tamamen gerçeklerden uzaklaşmak mümkün değildir.
“Çiçeklerim solsa beni tekrar dinler misin?Savaşlarım sürse de beni sever misin?Elenhaira sen benimle sonsuzluğa gelir misin?”
Öylesine yalnızdır ki birisi oradan geçse ,nasıl da etrafına ışık saçtığını görecektir.Etrafı karanlıklar ile sarılmış elf mücadelesine devam etmektedir.Nasıl olacağını kendisi de tam bilememektedir ancak hala umudu ateşten varlığa güç vermektedir.
“Son zamanlarda seni sevdiğimi söylemiş miydim?Senin üstünde kimse olmadığını….Bunlar bir şarkının sözleri ve ne zaman dertlerim olsa mırıldanıyorum.Elenhaira,uzak yıldızım…”
Orduların o muhteşem sesleri bile insanın içini titreten sevgi sözlerinin yanında zayıf kalmaktadır.Çünkü o aşk özeldir,bir çiçektir,perilerdir,Yeşil Ormandır.Ve gecenin içinde bir gezintiye çıkılmıştır.Yeşil ormandadır elf yalnız.Ve kendi kendine konuşmaktadır…….
“Bana bakıyorsun,sözlere gerek yok diyorsun.Gözlerin dolu dolu.Dünyadan kopuyorsun.Korkma ben yanındayım ve şimdi sadece öp beni…….”
|
|
|
Post by CursedFeanor on Feb 24, 2006 0:14:47 GMT 3
Başka bir dünya Feanor bir süre sonra yalnız olduğunun tekrar farkına varır.Ama yine de devam eder…
“Yaşadığım ve yaşamadığım zaman hep aklımda olacaksın.Belki beni bekleyen yine savaşlar.Ama bir rüya gördüm.Belki bir hayaldi.Eskiye ait.Dostlarım ve bana yakın olanlar bir kış gününde ilk gençlikte mutluluk içindeydik.Kendime geldiğimde bir kapı kapanıyordu.O yıllar geride kalmıştı.Uyumak istiyorum, hayallerimde tekrar yaşamak.Belki….”
Son kelimesinin anlamı belliydi belki Bu sefer bir Bahar gelirdi,bir Bahar Şenliği olurdu.Yeşil Ormanda mutluluk şarkıları söylenirdi.önce konuşmaları duydu …Şimdi ise iki sevgilinin söylediği,biraz da hüznü çağrıştıran karanlıkla mücadele eden bir şarkıydı,ama bu dünyadan olamazlardı bu farklı bir müzikti.Dinledi…..
ONE HAND ONE HEART TONY: (Spoken) I, Anton, take thee, Maria . . .
MARIA: (Spoken) I, Maria, take thee, Anton . . .
TONY: For richer, for poorer . . .
MARIA: In sickness and in health . . .
TONY: To love and to honor . . .
MARIA: To hold and to keep . . .
TONY: From each sun to each moon . . .
MARIA: From tomorrow to tomorrow . . .
TONY: From now to forever . . .
MARIA: Till death do us part.
TONY: With this ring, I thee wed.
MARIA: With this ring, I thee wed.
TONY (Sings) Make of our hands one hand, Make of our hearts one heart, Make of our vows one last vow: Only death will part us now.
MARIA Make of our lives one life, Day after day, one life.
BOTH Now it begins, now we start One hand, one heart; Even death won't part us now.
Make of our lives one life, Day after day, one life. Now it begins, now we start One hand, one heart, Even death won't part us now.
WEST SIDE STORY
|
|
|
Post by CursedFeanor on Feb 24, 2006 0:15:32 GMT 3
Yeşil Orman,dertli misin?
Yine hayali sesler duyuyordu işte dünyaya dönmesi gerekliydi.Yıldızlar hala görünmüyordu.Tekrar ve tekrar hayaller……Kendini toparladı,ilerde büyük bir savaş da olabilirdi.Yavaşça doğruldu.Şimdi daha güçlüydü.Kısa bir süre etrafına bakındıktan sonra fletin yanından uzaklaştı.Salonları geçti ve tekrar kadim Yeşil Orman Kütüphanesinin geniş merdivenlerini çıkarak içeri girdi.Bu sefer dehlizlere gitmeyecekti.Bu kez hikaye anlatıcı denilen büyücüyü görecekti.İçerde genç Calimacala onu karşıladı.
“Hoş geldiniz Lordum,sizin için yapabileceğim,yardım edebileceğim bir konu var mı?” “Evet genç dostum,uzun süredir kimse ile konuşmadım.Eğer senin için de uygunsa beraber hikaye anlatıcının yanına gidelim ne dersin?” Calimacala biraz şaşkın “Demek onun adını siz de duydunuz,elbette büyük bir zevkle kralım.Bu taraftan” Genç elf elinde bir şamdan taşıyordu.Kütüphanenin özel odalarının bulunduğu kısımlarına gelmişlerdi ve hikaye anlatıcının odasına ulaştılar.
İçerisi pek çok mumla aydınlatılmıştı.Özenle dekore edilmiş,Uzun bir masa ve sandalyelerin yanı sıra rahat koltukların olduğu bir odaydı.Ayrıca şöminenin ateşi ev havası veriyordu.Bir kişi vardı odada sırtı dönük masanın üstündeki haritayı inceliyordu.Odaya yeni gelenleri duyup ardına döndüğünde pek şaşırmamış görünmekteydi.Kütüphane’deki enerjideki farklılaşmanın sebebini haritadan öğrenmişti.CursedFeanor’un karşısında olduğunu görünce onu selamladı.
“Lordum bu büyük bir şeref..Hoşgeldiniz.Hikayenizi defalarca anlatan bu büyücünün sizin için ne yapabileceğini söyler misiniz?” “Evet,sana hikaye anlatıcı demeliyim sanırım.Benim için son durumu söyleyebilir misin.Yeşil Ormanın önemli bir tehlike ile karşı karşıya olabileceğinden şüpheleniyorum”
Hikaye anlatıcı, Cursedfeanor ve Calimacala’ya bakarak eliyle haritaya işaret eder.”İşte buradan size anlatabilirim lütfen ikiniz de yaklaşın.Bunu bilmek hepimiz için en iyisi”
Bu büyülü bir haritadır.Sanki hareket etmekte adeta yaşamaktadır.Haritada gösterdiği yer Yeşil Ormanın sınırları içinde Shire yolu üzerindedir.Harita birden büyücünün el hareketleri sonucu daha yakından gösterir bölgeyi ve giderek yaklaşır.Ancak bir noktadan sonra bir engelle karşılaşır.
“İşte bu haritada gördüğünüz yer bir paladin’in uzun zamandır kurduğu kamp alanıdır.İçerisini göremiyorum koruyucu bir kalkan var.Yeşil Orman bilgelerinin yaptığı büyülerle korunuyor.Ancak buraya gelip giden prens Wenthorn ve lady fairy isimli iki Yeşil Orman sakini olduğunu biliyorum.Prens Wenthorn ve lady fairy çok önemli bir sırrın çözülmesi için çok çaba gösterdilerHer ikisine de minnet borçluyuz.”
Calimacala söze girer “Ayrıca orklara karşı yapılan birçok savaşta adlarının geçtiğini hatırlıyorum.Şey sanırım…”Gülümser.
CursedFeanor ısrarla sorar:”Peki burayı büyülere karşı koruyucu kalkanla korumalarının asıl sebebi nedir?”
“İşte bu başımızdaki bir dert sırrı çözülemeyen hem iyiliği hem kötülüğü barındıran bir kılıç var.bu kılıcın güçleri keşfedilmeyi bekliyor ama çok tehlikeli.Doğrusu onu ne yapmamız gerektiğini bilemiyoruz.Xanth isminde güneyden gelen bir paladin uzun süredir kılıcı koruyor.bir grup paladin ve şövalyenin de yakında bir tepede yardım için beklediklerini biliyorum.Ve sizin de görebildiğiniz korkunç bir şey var.İşte bakın haritada görülüyor…” Feanor: “Evet şu kamp alanının etrafındaki enerjiden söz ediyorsun.Beni uyarmıştın şimdi hatırladım.”
Hikaye anlatıcı:“Doğru, bu kılıcın ruhları kendine çektiğini düşünüyorum.Uzun zamandır huzur bulamayan bazı ruhlar buraya yöneliyor.Ancak bu güç alanı zaman zaman yok oluyor.İşte Yeşil Ormanın bir sorunu.bilmek istemiştiniz”
Feanor:“Bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.Evet genç paladine iyi şanslar dilemeyi isterdim.Ancak o kılıcın yanına yaklaşmayacağım”
Hikaye Anlatıcı:”Evet bizim de istediğimiz bu,Doğa üstü güçlerin karışmasını önlemek en iyisi.Bu fanilerin bir sınavı olmalı.Lordum çok iyi düşünmüşsünüz,yaklaşmamanız en iyisi olacaktır…”
CursedFeanor şimdi şöminenin başına gelmiştir.Sırtını diğerlerine dönmüştür.Ve konuşur
“Bana benim en eski hikayelerimden birini anlatırmısın.tanıdık bir şeyleri duymaya ihtiyacım var”
“Elbette kralım….”
((((( Silpion hanımın gidişinden sonra
“Yolcu” nun peşinde Feanor,Silpion’un Yeşil ormana dönmeyeceğini anlamıştı. Onu bulmak için son bir denemeye karar verdi.Nerede olabilirdi .Shire diye düşündü. Bree’den geçişi korkunç bir hızda idi. Oradakilerin şaşkın bakışları içinde,hiç durmadan atını dört nala sürdü elfbeyi. Duramazdı,yoluna devam etmeliydi. Sonunda Shire’a vardı. Mutluluklar diyarına kederli bir gölge gibi girdi. Gözü kimseyi görmedi. Limanlara doğru ilerliyordu. Ama vaktinde varamayacağından korkuyordu,aslında bunu biliyordu ama kendine itiraf edemiyordu. Köyün batısındaki yeşil tepeciklerin üstünde yükselen terkedilmiş gözetleme kulesine yöneldi. Shire’dan onu tanıyanlar üzüntü ve endişeyle onu izliyordu.Feanor,tüm gücüyle eski kulenin basamaklardan çıktı,artık tükenmek üzereydi. Sonunda tepeye vardığında,geniş pencerelerin arasından orta dünyaya baktı. Denizi taramaya başlamıştı gözleri. Rüzgar gözlerine engel olmaya çalışıyor gibiydi. Ama sonunda acı olanı gördü liman bomboştu. Üzüntü her yanını sardı. Gözlerinden kabullenmenin yaşları döküldü. Sonra batmakta olan güneşe baktı,göz yaşlarını sildi. Kılıcını kaldırdı ve yeminini tekrar etti.”Morgoth bir gün bütün bunların hesabı sorulacak,Lanet kalkacak!”diye bağırdı .O günbatımında altın gibi parlayan zırhları içinde CursedFeanor’u izleyenler, Ateşin Ruhunu gördüklerini söylediler.
Onu teselli etmek isteyen Gandalfın oğlu’na söylenenler: Elfi takip etti.Yüzündeki hüznü gören Feanor yaptığı hatayı anladı. Kendine Gandalf'ın oğlu diyen insanın cevap vermeyişinin sebebi acıklı bir hikayesi olmalıydı. Elini sıktı acısını hissetti. Artık dostça ayrılabilirlerdi."Kim olursan ol kötü biri olmadığın belli. Sana dostum demek bir şereftir. Başka bir diyarda görüşmek üzere." dedi. Ve yolcu yanından uzaklaşırken kendi düşüncelerine daldı.
Düşünceler,duygular,şüpheler Günlerdir o terkedilmiş kulenin batısında,bir kayanın üstünde oturuyordu elfbeyi. Onu birisi görse heykel sanabilirdi. Donuk bakışlarla denizi izliyordu. Onun için zaman durmuş gibiydi. Düşünceleri o kadar yoğundu ki. Laneti nasıl yok edecekti. Cevap bulmak zorlaşıyordu. Sonunda hareketsiz bedeninde bir parıltı belirdi. Gözleri kor gibi yanmaya başladı. Vücudunu hissetti,artık bu düşünceler önemli değildi. Onu korku verici bir hale çeviren,içindeki ateşi canlandıran duygulardı. Ama bunlara yenik düşmeyecekti,planlarını yapabilmek ve düşüncelerine dönebilmek için ona Valinor’u hatırlatan Denizden uzaklara gitmeliydi. Ayağa kalktı. Ve sonra şüpheler....Ama nereye gidecekti. İlk aklına gelen Yeşil ormandı. Hayır oraya gitmeyecekti. Sınırdaki orklardan birini görürse kendine hakim olamaz ve Mordor’a kadar takip edebilirdi. Duygularını,dondurması için bir yer olmalıydı. Kızgınlık tüm bedenini kaplamıştı. Ateşin Ruhu bu sefer korkunç bir şekilde ortaya çıkmıştı. Dostlarına bile zarar verebileceğinden korkuyordu. Sonunda Dağlara çıkmaya karar verdi. Belki biraz huzur bulabilirdi. Denize sırtını döndü. Yola çıkıyorum,evet Dağlara....
CursedFeanor Shire’dan ayrılalı uzun zaman geçmişti Kuzeydeki ıssız topraklardan ilerledi. Yeşil ormana gitmeyecekti. Yoluna kimsenin çıkmamasının garip mutluluğunu yaşıyordu elfbeyi. Ancak yol uzadıkça içindeki kötülük de kuvvetleniyordu. Gözleri alev alev parlıyor,atını çılgın gibi sürüyordu. Lanet etkisini gösteriyordu. Feanor içindeki savaşı kazanmak için elinden geleni yapıyordu. Kimseye zarar vermeden bunu yapabilmesi için Dağları seçmişti. Ve sonunda buzlu suların getirdiği serinliği hissetti. Güneş doğmak üzereydi, yoğun sis etrafını tam olarak görmesini önlüyordu,ve onu diğer yolculardan da gizliyordu. Ama elfbeyi, sık sık geldiği bu toprakları çok iyi tanıyordu. Hızını kesmedi,nehri geçti. Bir süre sonra güneş etkisini göstermeye başladı. Sis dağılmaya başlamıştı. Yolcu kıraç bir tepenin,zirvesine vardığında atının dizginlerini tüm gücüyle çekti. At korkunç bir hızla gittiğinden durmakta zorlandı. Başını yana çevirmiş ve şaha kalkarak dengesini sağlayabilmişti. İşte o anda yolcunun önündeki ince sis tabakası dağıldı. Buzdan dünya tüm ihtişamıyla karşısına çıkmıştı. Elfbeyi alevden gözleriyle Demir Dağların en yüksek zirveleri bile görebiliyordu. Kimbilir hangi dostları aramıştı onu bu dağlarda
Kararlar,karanlık,şimşekler ve bir dizi dokunuş...... CursedFeanor,doğmakta olan yeni günde bir karar vermeliydi. Hangi yolu seçecekti. Etrafını kontrol etti. Hiçbir canlı görünmüyordu. Sakinleşti,şimdi daha rahat düşünebiliyordu. Elf, bu kısacık soluklanmadan sonra kararını verdi, tepeyi enlemesine kat eden patikayı takip etti. Böylece Demir Dağlara doğrudan giden yoldan ayrıldı. Gün ilerliyordu,patika giderek daralmaya başlamış,atını kontrol etmek zorlaşmıştı. En küçük hatası her şeyin sonu olabilirdi. Bunu bildiğinden gülmeye başladı. Ben ne yapıyorum,nereye gidiyorum,gittiğim Dağlar çare mi. Sorular beyninde uçuşmaya başlamıştı yine. Bu yolculuk artık bir işkence halini almaya başlamıştı. Biran önce bitmesini istiyordu. Hareketlendi,atını hızlandırdı hızlandırdı. Orta Dünya’da yapayalnız bir elf kahkahalarla gülüyor, bilinmeyene doğru delice ilerliyordu. Ama bu ilerleyiş uzun sürmeyecekti. Evet, beklenen oldu elfbeyi atının üstünde yüksek kayaların arasından bilinmeyene düştü.... Sonra karanlık. Uzun bir karanlık. Ve karanlıktan uyanış. Önüne eğdiği başını kaldırıp,bulanık gözlerle nerede olduğunu anlamak isteğiyle baktı. Meşalelerin aydınlattığı dar bir koridor,ilerliyordu. Hayır ilerletiliyordu. İki dark elf onu bir yere götürüyordu. Esirlerinin, kendine gelmekte olduğunu anlayan muhafızlar, huzursuzlandı. Ama o kahkahalarla güldü. “Gidelim,sizi öldürmeyeceğim” diyerek onlara güldü. Koridorun sonundakileri merak ediyordu,ilerlediler,kuvvetli kızıl bir ışık içeri sızmaya başladı . Sonunda ortasında dev bir ateşin yanmakta olduğu,yüksek sütunların desteklediği kadim bir salona vardılar. Muhafızlar bir iki saniye durduktan sonra yine yürümeye başladılar. Salonda yol aldıkça CursedFeanor,içinde garip bir hareketlenme hissetti. Tanıdık bir şey onu rahatsız etmeye başladı. Garip sesler duyuyordu, konuşmalar. Ama bu dili anlayamıyordu. Ateşi geçip salonun diğer yarısına vardıklarında gördüklerine inanamadı. Tüm Valar ve Maiar oradaydı. Sanki bir eğlencedeymiş gibi gruplar halinde konuşuyor,birbirleriyle ilgileniyorlardı. Sonra yeni gelenleri fark ettiler. Buz gibi bir sessizlik oldu. CursedFeanor şaşkındı. Tam konuşacakken, tanrılar ona gülmeye başladı. “Lanetlendin,lanetlendin” diye tekrarlayıp gülüyorlardı. O anda elfin ruhu öfke ile doldu. Artık hiçbir şey umurunda değildi. Onlara karşılık verecekti. “Biliyordum,bana düşmansınız” diye haykırdı. Ama bu onları hiç etkilemedi gülmeye devam ediyorlardı. Sanki sesi çıkmıyor,yada kimse onun dediklerini duymuyor gibiydi. Elf bağırmaya devam etti. Ama yarasızdı. Kendini bıraktı. Sonra doğruldu,muhafızların donuk yüzlerine bakıp “Götürün beni buradan,yoksa sizi öldüreceğim” diye emir verircesine kükredi. Muhafızlar salonun karanlıkta kalan bir köşesine baktılar. Sanki bir şey bekliyorlardı.”Size söylüyorum,hayır emrediyorum gidelim bu lanetli yerden! Nereye bakıyorsunuız ha!” diye üsteledi CursedFeanor. Sonra o da onların baktığı tarafa döndü. Kapkaranlıktı,salonun tüm yerlerinden karanlık. Elf, öfkesini bir yana bıraktı. Ruhunun içindeki ışığı aradı. Gözlerindeki alev bir parıltı gibi parladı. Karanlığın örtüsünü sıyırarak, ardındakini gördü. Bu, tahtında ihtişamla oturan Morgoth’tan başkası değildi. Esir,hemen dark elflerden birinin kılıcını kaptı. Ve saldırdı “Geliyorum Morgoth sıkı dur!”. Koştu koştu. Ama bir türlü salonun sonuna varamıyordu. Sonra iğrenç kahkahalar kulaklarını sağır edercesine yükseldi. Elf direndi,lakin gücü tükendi. Kılıcını bıraktı,yere yığıldı. Kendini kaybetmeden önce şunları söyledi “ahh Valar neden?”... ve sonra birden şimşekler... CursedFeanor,birden uyandı. Ayaktaydı,sapasağlam sanki hiç düşmemiş gibi. Kirli bir hava vardı,şimşekler kulağını tırmalıyordu. “Neler oluyor burada” diye bağırdı. Kafası karışmış,ne yapacağını,ne diyeceğini şaşırmıştı. Sonra çamurlar içinde yürümeye başladı. Yüksek bir kayanın üstünde duran birisinden cevap geldi .Sesi çok ciddiydi “Lanetlendin,lanetlendin”.Bu kişi Mandos’tu. Bataklığı andıran bu yerde ilerlemekte zorlanan elf”Doğru dürüst konuşmayacaksan git başımdan” diye söylendi. Yoluna devam etti,yorgun düştü..... ve yumuşak bir dizi dokunuş ..... Bedeninde bir dizi dokunuş hissetti,uyku ile uyanıklık arasında bir yerdeydi. Uyandı. Bu gerçek bir uyanıştı. Öncekiler birer kabus olmalıydı. Yerde sırtüstü yatıyordu. Güneşin parıltısı her yeri aydınlatmıştı,ve rüzgar vardı. Peki ya dokunuş,evet o altında yattığı kiraz ağacından dökülen bahar çiçekleriydi. Atından düştükten çok uzun bir zaman sonra uyanmıştı. Bahar gelmişti.....)))))
Şimdi hepsi birer koltukta geceyi geçiriyordu.Hikaye anlatıcı bölümün sonuna gelmişti.Artık tek duyulan şömineden gelen yanan odun parçalarının çıkardığı seslerdi
Feanor:”Teşekkür ederim…...”
|
|
|
Post by CursedFeanor on Feb 28, 2006 1:59:19 GMT 3
“Belki bir gün yolunu bulurum” Hikaye anlatıcı: “Her zaman Lordum,duymak istediğinizde..” Calimacala rahat koltuklardan birinde uyuyakalmıştır.Feanor ayağa kalkar.Hikaye anlatıcı onu izler. Feanor:”Sanırım uzun bir gece olacak bu benim için,dostça bir sesti duymak istediğim,şimdi yalnızlığımla yüzleşmeye gidiyorum.Kendinize dikkat edin hikaye anlatıcı…” Hikaye anlatıcı saygıyla selamlar Feanor’u.Ateşin ruhu sıcak odayı yavaşça terk eder.
Geniş kütüphane salonlarının olduğu kısma bakar bir süre, sonra ardına bakar.Ne yapacağını bilememektedir.Her yer adeta buz tutmuş gibidir.Sonra ellerine bakar, alevler hala aynıdır.Görmek istediği bir şey de ellerindeki çizgilerdir.Sadece alevlerin değişik renkleri bu çizgileri belli etmektedir.Şimdi fani hayatı düşünmektedir.Tutmak isteyip erişemediği sevgiyi.Savaşlar o kadar fazladır ki… Şimdi gözyaşları tüm elfler ve dostları için akmakta ve alevlerin arasında yok olmaktadır.İçin için devam eder bu böyle.Kimse göremez,çok dikkat etse bile fark edemez.
Silpion hanımın ormandan ayrıldığı gün tekrar aklına gelir.Demek dostları onu izliyordu. “Öyle olmalı” diye düşünür.Sessizce izleyenler hala Yeşil Orman’da olabilir miydi?Bu fazla iyimserlik olurdu doğrusu.Burada olsalar bile hikayeler yaşandı ve herkes bir yöne itildi.Şimdi tek çare bir Bahar şenliği olmalıydı.Ama dur belki bahar hiç gelmez,o kadar soğuk ki,Demir Dağlar’da kışın soğuk günlerinden bile daha fazla.
Geniş koridorların birinde pencereye yaklaştı.Uzun, boydan boya bir pencereydi bu.Dışarı baktı.Tek bir yıldız dahi görünmüyordu.Kendi yansımasına bu kadar yaklaşmayı sevmiyordu.Ona daha önceden oynana bir oyunu hatırlatıyordu.Camdaki yansıması Gri Limanlarda ona ölümü anlatmıştı.Ya da ona benzer bir şeyleri.Tam bilemiyordu.Biraz geri çekildi.Ve yansımasına baktı.Her şey normaldi bu sefer.Oradaydı, ateşten bir varlık.
“Belki bir gün yolunu bulurum.Savaşmama gerek kalmaz.Belki her şey çözümlenir.Belki…” Fazla ümitli değildi bu konuda.Adeta doğada olan bir şeyi red etmeye çalışır gibiydi.Mücadele etmek onu yormuştu.Yine de ayaktaydı çabalaması gerektiğini için için biliyordu.Gülümsedi “Fazla iyi niyetli oldu” dedi ve pencereye tekrar yaklaşıp bir elini cama koydu.Bununla birlikte aklından aniden birkaç savaş anı geçti.”Kan kan daha fazla kan.Vur kılıcı vur,bir daha durma durma,DURMA”.Gözleri dehşetle açıldı ve elini sanki acımış gibi camdan birden çekti.”Biliyorum,Morgoth her yolu deneyeceksin biliyorum!” diyerek kendini pencereden geriye çekti. O anda şimşekler çakmaya başladı.Dışarıda adeta bir fırtına başlamıştı.O gün o koridorda biri olsaydı Feanor’un yaşadığı dehşeti görebilecekti.Çakan şimşekler camdaki yansımasını parçalara ayırıyor gibiydi.Ve karanlık işini yapıp bu parçaları tekrar birleştiriyordu.Binlerce parçaya ayrılıyor ve kısa süreliğine bir bütün oluyordu.Şimdi yıldızlar o kadar uzaktaydı ki.Orada öylece fırtınayı izledi.”Belki bir gün yolunu bulurum,her şeyi bir arada tutabilir,kendi yolumu çizerim.Sadece ben,benim yerime bir başkası değil…”
|
|
|
Post by CursedFeanor on Mar 3, 2006 1:08:31 GMT 3
Bir sen, bir ben “Karşılıklı birbirimize bakıyoruz.Sonra bir başkasının karşısına geçiyorum.Yine bakıyoruz birbirimize”.Feanor şimdi geniş ve uzun koridorun boydan boya pencerelerinde dostlarını görüyordu.Ve tek tek nasıl olduklarını soruyordu.Ancak birden bir şimşek çakıyor ve bir dostunu diğeri izliyordu.Sadece karanlıkta birkaç saniye görüyordu onları.Dışarıda fırtına sertleşmişti.O ise aynı koridorda bir ileri bir geri yürüyor camdaki yansımalara bir şeyler söylemeye çalışıyordu.
Şimşekler Ve karanlıkta,bir dosta sorular: “Ama nasıl olur bunca yıldan sonra beni unutmadın mı?” “Niye konuşmuyorsun” “Peki sen gerçekten burada değilsen neredesin?”
Şimşekler, binlerce parçaya bölünen görüntü Ve karanlık,bir başka dost:
“Aynı gece de bir başka can dostum.Buna inanmak güç doğrusu” “Sen de kısa bir süre kalacaksın dimi” camdaki görüntü başını sallar onaylarcasına “Gitmeden bil istedim.Bir gülümseme yeterli”
Şimşekler,binlerce parçaya bölünen görüntü Ve karanlık, bir başka dost
“Dostlarım bir resmi geçitte,biliyorum hayalsiniz” “Ama belki de bir çeşit büyü bu” ”Eğer öyleyse iki şimşek arasında vaktimiz kısıtlı,sevgili dostum”
Şimşekler,binlerce parçaya bölünen görüntü Ve karanlık,bir başka dost………
Feanor onları kısa süreliğine de olsa görmenin karmaşık duyguları içindeydi.Ama hepsine bir şeyler söylemişti.Belki duyarlar diye.Gece ilerliyordu ama sabaha daha yüzyıllar var gibiydi.
Şimşekler,binlerce parçaya bölünen görüntü Ve karanlık,Nerdanel bu sefer
“Benim uzak yıldızım,Elenhaira yine karşımda yine büyüleyici” “Yıldızlar örtülü olsa da beni görmeye geldin öyle değil mi” “Bir sen,bir ben ağlarız uzun fırtınalı geceye”
Şimşekler,binlerce parçaya bölünen görüntü Ve karanlık,hala Nerdanel
“Şimdi karanlık için böyle bekleyeceğimi kim söylerdi” “Birkaç saniye için bekleyeceğimi” “Bir sen,bir ben ışıkların arasında”
Feanor cama elini koyar,yağmur yağmaktadır.Nerdanel’in görüntüsü de elini onun eline uzatmıştır.Yağmur damlaları ve cam aralarındaki bağ gibidir.”Gerçek olmalı” bunca gözyaşından sonra diye düşünür Feanor
“Bir sen,bir ben için için ağlarız savaşların içinde” “Elenhaira,sensiz geçen gecelerde için için ağlarım” “Kimbilir neler söyleyecektin bana ama dur ben ikimiz için de konuşayım bu geceliğine” “Bir sen,bir ben için için ağlarız….”
Ve şimşekler…….
|
|
|
Post by CursedFeanor on Mar 4, 2006 20:58:41 GMT 3
“Kan değil hayır değil” Nerdanel’in görüntüsü bir süre sonra şimşeklerin içinde kaybolur.Feanor her yanını saran bir acıyla onun gidişini seyreder.Bir şarkının sözleri,bir şiirin içine işleyen acı dolu sözleri bunu anlatamazdı artık.O anda tüm camları kırmak fırtınayla bir olmak istedi.Ama bir anda başka görüntüler…
Şimşeklerden sonra bir elf,tanımadığı bir elf.Elinde yayı savaşan bir elf ve diğerleri zırhlar içinde bir birlik,piyadeler,süvariler bir savaşın ortasında bağrışmalar.Orduların çıkardığı o uğultu.Şimşekler ve yine kan kan,yağmur tanelerinin yerini alan kan ve edilen yeminler.
“Morgoth peşini bırakmayacağım,yaşananların hesabı sorulacak” Şimşekler binlerce parçaya ayrılan görüntü.Ve sonra Morgoth’un kendisi.Uzun boylu,karanlık çok karanlık.Yağan kan yağmurunun içinde mutlu.Adeta kahkahalarla gülen “Tüm umutlar gitse de,sana yenilmeyeceğiz,duy sesimi” “Karanlıkların hakimi,işte karşındayım ayakta ve tüm onurumla”
Morgoth eliyle ordusuna emir verir ve daha fazla kan….Ve şimşekler Birden tüm görüntüler yok olur.Camlarda sadece yağan yağmur taneleri vardır ve kan gitmiştir.Feanor kendini biraz daha geriye çeker ve artık başka bir görüntü gelmediği için kendini toparlar.Morgoth’un hala bir şeyler yapmak için uğraştığına inanmak güç gelse de bu doğru da olabilirdi.O bir Vala’ydı ve asla vazgeçmiyordu.Uşakları ile de olsa Arda’da bir çok karışıklığa yol açmıştı.Ve müzikte onun notaları zaman zaman duyuluyordu.
Ama şimşekler durmuştu.Tanrılar şimdi savaşmayacaktı.Yağan yağmur şimşeklerin ardından artmıştı.Feanor bu camlarla dolu koridoru terk etmeye karar vermişti.O gece o koridor Feanor’a hem dostlarını hem de düşmanını göstermişti.Bunun için koridora karşı garip duygular içindeydi.Aslında orayı hiç unutmayacağından emindi.
Şimdi kütüphanenin kadim kapısından dışarı çıkıyordu.Ve yağmur devam ediyordu her şey normaldi bir damla bile kan yoktu.Yüzünü gökyüzüne çevirdi ve düşen damlaların tadını çıkardı.”Kan değil hayır değil” Diyerek Kütüphane’nin geniş merdivenlerini iner.Kahkahalarla gülmektedir………
|
|
|
Post by CursedFeanor on Mar 15, 2006 0:24:58 GMT 3
Son basamak inildiğinde Kahkahalarla gülmektedir.ancak aşağı indikçe kahkahalar kesilir.Şimdi yağan yağmurda yalnız başına terk edilmekte olan bu topraklarda ne aradığından emin değildir.Her basamak bir yüzyıldır.İnildikçe kadimleşen orman onu yanına çekmektedir.Hüzün her yanı sarmaktadır.Her basamak bir yüzyıldır…
Neden sonra karanlıkta sanki birilerinin hareket ettiğini gördüğünü düşünür.Hızla hareket etmektedirler.Birden gündüz ve birden gece,sonra tekrar tekrar.Oradan oraya giden elfler.Her basamak bir yüzyıldır.Bu nasıl bir oyundur emin değildir.Nedir bu geçmişle bağ,neden geçmişe özlem duydukça acı da gelir?”Bir bahar şenliği için herhalde çok geç” der kendi kendine.Bir basamak daha iner.Her basamak bir yüzyıldır..
Kadim olanların sırlarındandır bu görüntüler,mutlaka bir şeyler anlatmaktadır orman ona.Anladığı ise yeterince yaşadığı ve bu ateşten varlık olarak daha fazlasını beklemeye hakkı olmadığıdır.Ama ya Nerdanel,Feanor’a tekrar sarılmak istemeyecek midir?”Tüm umutlar tükendi mi yani?”kendini sorgulamaktadır şimdi.Yavaşça bir basamak daha iner.Her basamak bir yüzyıldır
Gözyaşları için için akmaktadır Feanor’un kalbine doğru.Ama çok dikkat eden birisi bile bunları göremez.”Yoksa sona mı geldim?Kadimler ne diyorsunuz,ormanda gezinti’nin sonu geldi mi?Elenhaira seni bir daha görebilecek miyim?”bir basamak daha,bir yüzyıl daha…
Biri diğerini izler basamakların.yıllar gözünün önünden geçmiştir işte.Ve şimdi son basamağa gelmiştir.Tam adımını atacakken durur ve ardına bakar.Dostlarının görüntüsünü görür.Kütüphane’nin kapısında toplanmışlardır.İçlerinde Nerdanel de vardır.”Evet devam et,sakın çekinme” der.Feanor gözlerini kapatıp,bu sefer adımını atar..
Son basamak inildiğinde sorular artık önemsizdir,olacaklar olmuştur ve tekrarlanmasına imkan yoktur.Feanor son basamaktan sonra Ormana tekrar merhaba mı diyecektir.Yoksa bu bir son mudur.Fazla merak etmeyelim.Bu, güzel bir günün başlangıcıdır.Fırtına bitmiş güneş açmıştır.Feanor şimdi ormanı anlamaya çalışmaktadır.Ardına bakar Kütüphane’nin kapısı bomboştur.Etrafında döner sadece doğanın sesi vardır.Ve bir genç kızın şarkısı Bahara yaklaştıklarını göstermektedir. “Şimdi gündüz,şimdi hayat bir başka,teşekkürler Yeşil Orman” diyerek yürümeye başlar.Acaba bir dostunu yada bir başkasını görebilecek midir bu kadim ormanda.Son basamak inildiğinde yeniden umut başlamıştır.
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 5, 2006 23:55:51 GMT 3
Günün ilk ışıkları CursedFeanor Yeşil Orman Kütüphanesi'nin merdivenlerini inmiş ve güne ulaşabilmişti.Şimdi şarkıyı dinliyor ve ormanı izliyordu.Orman sakindi.Asla bir ölü değil.Sadece bekliyor gibiydi.Ona bağlı olanları bekliyordu ve gün bahar'dan bir gün gibiydi.CuırsedFeanor'un tek isteği birilerini görmek ve konuşmaktı.İhtişamlı günleri,bir tebessümle konuşmak.
Günün ilk ışıkları ormanın başka bir yerinde farklı bir anlam taşıyordu....
Xanth’ın kamp alanı;Yeşil Orman-Shire yolu üzerinde bir bölge Sonunda gün ışığı kamp alanını aydınlatıyordu.Xanth hazırlanıyordu artık toplanma vakti gelmişti.Prens Wenthorn ve Lady fairy ellerinden geleni yapmıştı.Artık Nargothrond yolunda ilerlemeliydi.Eşyalarını topladı.yanında getirdiği yedek ata yerleştirmeye başladı.Çadırı sökmek yorucu bir iş olmuştu.Athelaslı çay biraz olsun dinlenmesini sağladı ve hazırlıklarını tamamladı.Şimdi taşıması gerekli olan en önemli yüküne bakıyordu.”Paladin,paladin…” diye mırıldanarak kılıcı,evet söz konusu olan gizemli kılıcı yerinden aldı.Xanth ve kılıcın hikayesini çok az kişi biliyordu.Bunun böyle olması aslında en iyisiydi.Kılıcın getirecekleri bilinmiyordu.Ve az kişinin görmüş ve duymuş olması umuluyordu.(Rp Dışı:Xanth’ın öyküsü fairy- ve cecowen ile beraber yuzuklerinefendisi.com.tr de yazılmıştır)
Xanth’ın kamp alanını çevreleyen ruhlar birer birer vazgeçmişti.Şimdi yola çıkabilirdi.Kılıcı atındaki kınına koydu ce atına atladı.Sonunda görevin zorlu yerlerinden birinden ayrılıyordu.Ancak yalnız değildi Xanth.Güneyden gelen ve kılıcı bilen bir grup vardı.Paladin ve şövalyelerden oluşan bu grup uzun süre kampı izlemiş hiç müdahele etmemişlerdi.Kılıcı bildiklerine göre bir zamanlar onların ülkesinde de bu kılıç kullanılmış olmalıydı ve uzun yıllar sonra birisi onlara haber vermiş olmalıydı.Grubun başındaki SteelHeart isimli paladin komutanı Xanth’ın harekete geçtiğini gördüklerinde adamlarına acele etmelerini söylüyor ve durmadan şunu söylüyordu “Kılıcın oyunları vardır,hazırlıklı olun.Ancak amacına inanlar başarılı olacaktır.”
Bir paladin silah arkadaşına “Sonunda zamanı gelmişti,ben hazırım ya sen dostum” .Yüzünde garip bir gülümseme ile yanıtlar öteki “Hiç bu kadar hazır olmamıştım”.Komutanın bağırışı duyulur sonra “Ben söylediğimde güç alanını ardında ona ulaşacağız!İleri!”…
Tüm bu hareketlilikte Xanth izlendiğini biliyordu.Ama kim olursa olsun karşı koymaya hazırdı.Görevi Erlondor’a kılıcı ulaştırmaktı.Tepeden inen grubu gördüğünde kılıcı kınından çekti.Kılıç sürekli bir şeyler söyler gibiydi “Öldür öldür,düşmanınla savaş”.Sonra Xanth kendine geliyor ve “Sadece düşman olduğuna inandıklarımla.”diyerek kılıcın kötü yanıyla baş ediyordu.İşte bunca zorluğun içinde yollar kesişir.Sonunda büyü ile korunan kamp alanından çıkılmış her şey kılıcı taşıyana bırakılmıştır.
Paladin ve şövalye grubu Xanth’ın ardından ve her iki yanından at sürmektedir.Bu ağır ilerleyiş buz gibi bir ortam yaratmıştır.Sinirler çok gerilmiştir.Xanth kılıcını çektiğinde gruptakiler de silahlarına davranmışlar ve ilerleme devam etmiştir.Sonunda komutan SteelHeart Xanth’ın gerisinden ona seslenir.”Genç dostum,bir amacın olduğu belli.Bizim de bir amacımız var ve umarım çelişmiyoruz.Çünkü sende bu kılıcı bu kadar uzun süre taşıdığına göre iyiliğin erdemleri olmalı.Gururlusun kimseye boyun eğmeye niyetin yok ve görevine bağlısın bunlar bizi dost yapacaktır umarım ne diyorsun?” Xanth konuşmanın başını sırtı dönük dinlemiş son kısmında atını durdurup geriye döndürmüştür. “Kim olduğunuzu bilmiyorum.Sizle ilgili bildiğim bir şey var.Bu kılıçla bir ilginiz olduğu.Şimdi bana bir açıklama yapabilirsiniz.Ve belirteyim görevimi her şartta tamamlayacağım..” SteelHeart önce güler “Haahaa tam düşündüğüm gibi gururlu ve kararlı.Evet biz güneydeki insan topraklarından Templerion şehrinden geliyoruz.Şimdi sana görevimizi söyleyeceğim.Kılıçla ilgili evet.Yanlış ellere geçmesini önlemek için buradayız.Bu kılıcın bizimle bir geçmişi var tahmin edebileceğin gibi.Nasıl bir geçmiş dersen,onurlu bir geçmiş diyebileceğimiz,atalarımıza dayanan bir geçmiş,onu uzun süre dünyadan saklamayı başarabilen atalarımıza ait olan…” Xanth bu sefer yaklaştığını gördüğü yan taraftakilere bakarak “Ve niyetiniz atalarınızın mirasını tekrar geri almak,korumak adına” SteelHeart “Onu istiyoruz ama kimsenin boşuna zarar görmemesi gerekli yoksa amacımızdan sapmış oluruz.Şimdi senin görevini duymak için sabırsızlanıyorum”..Xanth yaklaşanlara dönerek kılıcı gösterir.Kılıç gün ışığında bir yanı turuncu,sarı,kırmızı diğer yanında mavi,mor,eflatun renkler ile parıldamaktadır.Kılıcı elinde bulunduranın baskısı ve kontrolü hemen anlaşılmaktadır.Bunu fark eden SteelHeart adamlarına durmalarını işaret eder ve durmaları ile birlikte soğuk birkaç saniyelik bekleyiş başlar.Kılıc, Xanth’a iki şey söylemektedir şimdi “Evet öldür” “Hayır yaşat” ve paladin rünü kılıçta parıldamaktadır.Bu SteelHeart’ın gözünden kaçmaz karşısındakinin tıpkı kendisi gibi bir paladin olduğunu zaten bilmektedir ama o rünler tıpkı efsanelerinde anlatıldığı gibi bir cesaretten bahseder ona.Şimdi bu paladine daha büyük bir saygı duymaktadır.Xanth devam eder “Görevim Nargothrond’ta sona erecek.Tabiii yeni bir görev daha almazsam.Sizin için bu kılıç ne anlama gelirse gelsin bunu beklemeniz gerekecek. Zaten kılıç artık bir sır değil,onu tekrar saklamak imkansız.Kan dökülmesin…”.SteelHeart adamlarını geri çeker,sadece başıyla işaret etmesi yetmiştir ve Xanth’ın bıraktığı yerden devam eder “Benim adım SteelHeart bu grubun komutanıyım.Aylarca seni o kamp alanında bekledik,Nargothrond’ta ne olacağını da bilmiyoruz.Ama senin görevine saygı duyuyoruz.Onu tekrar saklamak konusunda ise kesin bir şey söyleyemem.Bir anlaşma yapalım.Nargothrond’a kadar seni korumamıza,dolayısıyla kılıcı, izin ver.Ve her şeyin atalarımızın,hem senin hem bizim atalarımızın istediği.gibi olması için dua edelim” Xanth “Ben de Xanth.Gözümde bir yabancısınız ve kılıcı içinizden biri her an kendisi için istiyor olabilir ama bana belli bir uzaklıkta durmanız şartıyla bu öneriyi kabul ediyorum.Atalarımız utandırmamamız umuduyla…” SteelHeart “Anlaştık o zaman” ve Xanth tekrar atını yoluna döndürür.Beraber ilerlerler….
Yeşil Orman Kütüphanesi Hikaye anlatıcı olup biteni sihirli haritada izlemiştir ve sonuçtan memnundur.Hemen bölgeye Calimacala’yı göndermeye karar verir.”Evet Calimacala dediğim gibi komutan SteelHeart’a bu el yazmalarını ulaştır.Onunla başka yoldan da haberleşebilirdim am bu riskli.Kılıcın sırrı çözülmeli ve buna yardım etmesi gerektiğini anlamalı.”Calimacala heyacanla el yazmasını alıp “Siz merak etmeyin akşama kadar onlara yetişirim” der.Kütüphane’den hızla çıkar,merdivenleri son sürat iner ve CursedfEanor ile karşılaşırlar.CursedFeanor,”Hey bu beklemediğim bir hareketlilikti doğrusu.Nereye böyle genç elf?”.Calimacala cevaplar “Saygıdeğer CursedFeanor,Xanth’a eşlik eden SteelHeart'a bir mektubu ulaştırmam gerekli…”.Bu ismi duyunca CursedFeanor irkilir “Evet görevinde başarılar.Şimdi git “diyerek güneşe doğru döner,hikaye anlatıcının uyarısını asla unutmamıştır ve hala bir ölü olduğunu bilmektedir.Feanor’un tek istediği dostlarıdır şimdi .Şarkıyı dinlemeye ve ormanı hissetmeye çalışmaya devam edecektir.”Bu harika bir gün her günün değerini bilmeliyiz” der kendi kendine çünkü Calimacala atıyla uzaklaşmaktadır….
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 24, 2006 19:29:10 GMT 3
Ve ben nasıl anlatırım Aslında sadece içinden gelen hislerle başlamıştı ölümden sonraki dönem.Tamamıyla kopamıyordu Ortadünya’dan.Şimdi dün geceden ve o koridorda çektiği acıyı unutmaktan başka yapılabilecek bir şey yoktu.Yeşil Orman bu konuda iyi çalışıyordu doğrusu,unutmak va yarına umutla bakmak isteyenler için mükemmel bir günün başlangıcı vermişti onlara.Gün ışıkları ortalığı öylesine büyülü hale getirmişti ki,elflerin yaşadığı bu diyar öylesine büyülüydü ki CursedFeanor’un ağzından şu sözcükler döküldü “Söyleyin dostlar bu diyarı size nasıl tarif edebilirim.O ince ruhlu varlıkların yaşadığı ormanı nasıl gözlerinizin önüne sererim.Ve ben nasıl anlatırım sevgiyi etrafımda dönüp duran sevgiyi…”
Calimacala gideli birkaç dakika olmuştu.Feanor’un aklına bir bilinmeyen not olarak düşmüştü Xanth konusu ancak güne ihanet edemezdi.Ve hikaye anlatıcının sözleri çok ciddiydi.Kesinlikle bu meseleden uzak duracaktı.İşte tekrar elflerin ülkesinde dolaşıyordu.Sanat eserini andıran devasa salonlar,evler yaşayanların yaptıkları.Ve sonra doğa ile iç içe olmanın mutluluğu bir kuşun diğerine cevap verirken cıvıltısı,kelebekler ve yürüdükçe kendini göstermeye başlayan baharın ilk çiçekleri.Her renkte çiçek,yaralı ruhlara “üzülme senin için buradayız” demek ister gibi açmış çiçekler.”Ve ben nasıl anlatırım bütün bunları bir genç savaşçıya.O genç savaşçı ki karanlık bir diyarda katılacağı ilk savaşta senin gözlerinin içine bakmaktadır.Evet nasıl anlatırım Morgoth’la karşılaşacak orduma.Sadece nefret için savaşmadıklarını bilmeleri gerektiğini,onlara elflerden söz etmeliyim ve evlerinden ve ben nasıl anlatırım göreceksin Morgoth”.Binbir çeşit çiçeğin kokusuyla kendinden geçmiştir Feanor.
Ağaçların açıklık bıraktığı yerlerden birindedir,yürüyüşe biraz ara verir,patikadan ayrılır, uzun çimenler ve çiçeklerin kapladığı bir alandadır,az bir meyil vardır burada ve yukardan aşağıya rüzgar çok hafif esmektedir.Feanor kendini çimenlerin ve çiçeklerin arasına atar.Yapayalnız kayıp bir ruhtur ama bunların şimdi bir önemi yoktur Eru güzel bir günü Ona armağan etmiştir.Sırt üstü uzanır gülmektedir “Morgoth işte senin anlayamayacağın bu,ve ben sana bunu nasıl anlatırım.HahahaaHaa…” gülüşü bittiğinde sakinleşen birinin yüz ifadesi ile bakar gökyüzüne.Mavi ve ufak beyaz bulutlar.Tam hayallerde bulunan türden bir gökyüzü.Sanki ona “Mutlu ol “ demektedir bu gökyüzü.
Tabii bilirsiniz Feanor’un yaşamı mücadele ile geçmiştir.Sanki bu gün,bu gökyüzü ona “biraz dinlen ve mutlu ol” demektedir.Feanor yanıtlar “Dostlarım da mutlu ise”.Sırt üstü yatan ateşten varlık şimdi gökyüzünün keyfini çıkartmaktadır…Saatler birbirini kovalar ve artık tekrar ayağa kalkma vakti gelmiştir.Patikaya döner,gökyüzüne bakar “Sadece dostlarım mutlu olduğunda “ diye tekrar eder.Tekrar Kütüphane’ye doğru yönelir aklında Xanth’ın macerası vardır,belki Calimacala dönmüştür diye içinden geçirmektedir. Ardına bir kez daha bakar “ve ben nasıl anlatırım,sevgiyi…”
“Evden ayrılan askerlere bir konuşma yapacak olsam, bunu anlatmam gerekirdi “der kendi kendine. “Gözyaşlarınızı silin dostlar bu savaş neler için yapılacak bunu unutmayın. Seni nasıl unutabilirim... Bir nefes al evet Yeşil Orman'dasın.Ooo, derin bir nefes al.Elfleri hisset,düşmanları ile bu orman sınırlarında savaşanları, sınır muhafızlarını hatırla.Hikayeleri,yazılanları tekrar oku Kütüphane'de.Bir ateş başı sohbetinin kıymetini bil.Yıldızlara bak ve onlara söz ver unutmayacağına dair.Acısıyla tatlısıyla bu ormanda yaşadın.Öyleyse söz ver,söz ver.Seni nasıl unutabilirim Yeşil Orman,bize ait olan özgür olduğumuz bu toprakları nasıl unutabilirim.Söz veriyorum var olduğum sürece bu ormanı unutmayacağım.Oo Sonsuzluk ne kadar güzelsin Yeşil Orman.Seni nasıl unutur CursedFeanor, Elenhaira söyle uzak yıldız.Seni nasıl unutur Elvenil,IronFist söyle demirci.Seni nasıl unutur sevgililer,dostlar ve düşmanlar.Seni nasıl unutabilirim Yeşil Ormanım.
Ve sonuna eklerim Kalkanlar ve mızraklar taşınmak için yapıldı.
Kalkanlar ve mızraklar… Eski bir dövüş.Kalkanlar ve mızraklar arasında geçen.O korkunç gürültü, askerler bağırırken mızrakların kalkanlara çarpışı.Kemiklerden gelen ses vücudun tamamını kapsayan varoluşun sesi.Evet ben buradayım yaşıyorum ve bir kalkanla mızrak taşıyorum.Benden en değerli varlıklarımdan biri olan canımı alabilirsin,kalkanımı ve deri zırhımı aşarsan ama benden alamayacağın şeyler var vatan sevgisi,dostlarıma olan inancım,sevdiklerimin hayali.Evet buradayım dostlarımla omuz omuza tıpkı senin dostlarınla omuz omuza olduğun gibi.Hadi o zaman düşmanım kalkanlarımızla mızraklarımız çarpışsın.Ve dünyanın gördüğü her savaştan daha büyük bir gürültü kopsun.Kalkanlarla mızraklar taşınmak için yapıldılar hadi o zaman kıyamet kopsun........
Korkacak birşey yok... Kalkanlar ve mızrakların sesleri,insanların haykırışları.Savaş işte böylebirşeydi eskiden kaybeden tarafı düşünmek ne kadar zor.Kazananların insafına kalmış halklar.Ama cesur olmak lazım iyi savaş ki iyi anılasın.Korkacak bir şey yok kalkanlar ve mızraklar taşınmak için yapıldı.
Bir bilge sınıfına anlatırken seni nasıl anılmak istersin?Dostlarına omuz veren birimi olacaksın yoksa insanlarını unutan bir hiç mi.Korkacak birşey olmadığı yalan o savaş anı geldiğinde zaten herşey yalan tek gerçek kalkanlar ve mızraklar ve bir de insanların bağrışmaları.Kemiklerin sesi kan,çığlıklar ama hepsi kısa sürede bitecek.Sonsuzluk.Sonsuzluk kadar sürecek bir utançtansa kalkan ve mızrakları taşıyan olmak istemez misin.Bunun başka bir yolunu bulamadık evet düşmanım korkacak birşey yok,kendini hazırla,yalan senin için belki ama tarihin gerçeği bu göreceksin........”
Biliyordu ki düşman asla uyumuyordu.”Ve ben nasıl anlatırım bütün bunları” diye düşünmeye devam ediyordu……
|
|
|
Post by CursedFeanor on May 2, 2006 19:37:35 GMT 3
Kütüphane,Bahçe... Genç Calimacala'nın getireceği haberi merakla bekliyordu Feanor.Küçük gezintisi ona büyük keyif vermişti.Ne zamandır kendisine böyle bir zaman ayırmamıştı çünkü.Ancak Kütüphane'nin bahçesi bu gezintinin sürdüğünü müjdeliyor gibiydi.
Bahçe aydınlıktı,bahçe pırıl pırıldı,her yerde düzenle serpiştirilmiş çiçekler,çimden alanlar,bunları tamamlamak istercesine dallarını bahar çiçekleriyle süslemiş çeşitli boylarda ağaçlar ve ara sıra dev ağaçlar ve bahçede dolaştıkça görülecekler...
Kütüphane’nin kapısına yakın bir yerde etrafın rahatça görülebildiği bir ağacın dibindeki oturma yerine yerleşti Feanor.Uzandı ellerini başının altına koydu.Ayaklarını bankın kollarından birine dayadı…dinledi orman hala nefes alıyordu.Acaba bugün kimseyi görebilecek miydi.”Calimacala” ve ”belki bir dost” kim bilebilirdi bunu.Yaklaşık yarım saat öylece bekledi ve sonunda hızla yaklaşan bir atın nal sesleri giderek etrafı sardı.Sonunda yakınlarda bir yerde ses kesildi.Ve tabiiki Calimacala son sürat merdivenleri tırmanmaya başlayınca Feanor yerinden fırladı ve peşinden seslendi.”Haberler iyi mi?”.Calimacala nefes nefese cevap verdi.”Evet asil Feanor haberler şimdilik iyi.Xanth görevini sürdürüyor.Ve ona engel olmayacakları,hatta destekleyeceklerini söyleyen bir paladin komutanı olan SteelHeart’ın mesajı var.İzin verirseniz hikaye anlatıcı ve diğer bilgelerimize bunu haber vereyim.Sonra tekrar size katılırım.”Feanor:”Evet elbette.Her şeyin yolunda olması güzel” derken aslında her şeyden uzak durmanın ne kadar zor olduğunu düşünüyordu.
Merdivenler iki ayrı yönde katedildi.Calimacala yükselirken Feanor inişteydi.Heyacan aramak değildi aslında amacı Feanor’un.Herşeyin yolunda olduğunu bilmek onu biraz rahatlatmıştı.Şimdi günün geri kalanını geçirebilirdi.Ve bir şarkı, bu elfin söylemek istediğiydi.Önce konuşarak başladı
“Söyle bana genç dostum,elfler mutlu mudur?Eminim ki bir yanıtın vardır.Ama dur söyleme önce beni dinle…” birden bahçeden,süs çalılarının ardından bir müzik sesi duyuldu.Yaklaştı ve göründü.Mandolini ile giriş yapan bir bard’tı bu.Feanor’un görüntüsü onu fazla şaşırtmamışa benziyordu.Anlatılan hikayeler sayesinde pek çok buna benzer durumu bildiği belliydi.”Evet dinliyorum,hikayelerden tanıdığım Feanor,bana Muile ‘sır saklayan’ derler kralım,hizmetinizdeyim”.Feanor bir an duraksadı sonra bu dostça yaklaşan elf ile devam etmeye karar verdi.
“Mutluluğun ve hüzünün yolları şarkılarda gizlidir.Evet dostum sana şarkı söyletecek olan nedir?”diye gür sesle devam eder Feanor.Bard girişi hareketlendirmek için birkaç nota daha çalar mandolinin tellerine her dokunuşunda adeta her şey onu dinler gibidir.Feanor şarkısına başlar…
“Bir elfff mutlu olduğunda yada hüzünlendiğindeee hangi şarkıyı söyleerrr” “Hüznün şarkıları mı fazlaaaa yoksa mutluluğunkiler miiiii” “Sana bildiğim kadarıylaaa yardımcı olayım dedimm” “İlk notada anlamakkk mümkün olmaz bazennn onun içinnn beni dinleee “ “Şarkılar bazen oyun oynar birden mutluluktan hüzne kayaaar”
bu sözlerle merdivenleri inmiştir Feanor,bard ile yan yana yürümektedirler şimdi Sözlerin arasında mandolinin sesi yankılanmaktadır şimdi..
“Ve been şimdi hangi şarkıyı seçmeliyim derseeen” “Dur’Sakın aldanma o şarkı göründüğü gibi değil” “Sevgi,aşk seninleyse o şarkııı şimdiii sana göre değilll”
Bard gülümseyerek Fanor’a bakar mandolinin sesi biraz daha uzun vakit dinlenir.Hızlıdan yavaşa doğru gider ve bahçede bir nilüferlerin mutluluk verircesine açtığı havuzun yanına gelirler.Feanor,bardın omzuna dokunarak bir cümle söyler.”Sır saklayan Muile sence de mutluluk hepimizin hakkı değil mi?”.Muile birkaç saniyeliğine elini mandolininin tellerinden çeker ve “Lordum,evet” der.Yürümeye devam ederler havuzun ortasından geçen, fazla yüksek olmayan, tahta köprünün üstündedirler şimdi.Ve Feanor devam eder şarkıya
“Bir sonraki şarkın olsun o,beklesin beklesiiin” “Şimdi şu göldeee açaaan çiçekler sevgiyle beslenirler” “Evet git onun yanına tut eliniii,hala vaktin var dimiii” “Unutma bir sonraki şarrrkııı kimbilirr neyi getirirrr”
Fenorun son sözleri ile bard bu şarkıyı tamamlar ve şimdi çok bilinen ve sonu hüzünlü bir aşk hikayesinin anlatıldığı şarkıyı çalmaya başlar.Feanor köprünün kenarlıklarına dirseklerini dayamış aşağıya bakmaktadır.Nilüferler nasılda ona geçmişi hatırlatmaktadır şimdi.”Elenhaira,uzak yıldız seni bir daha görebilecek miyim?” Bard çalmayı sürdürür havuzun etrafında dolaşmaktadır.Ve havuzda bir titreşim oluşur.Bu Feanor’un göz yaşlarından başka bir şey değildir.Son bir cümle söyler şarkının bitiminde
“Ve bir adam ne dinleyeceğini iyi seçmelidir”.Bard sakinleştirici bir müzik ile devam eder.Tıpkı ertelenen duygular gibi ertelenen bir şarkıdan önce çalınan bir müziği andırmaktadır çaldığı.Feanor gözyaşlarından sonra durgun suya bir daha bakar ve önce kendini görür.Ateşten bir varlık değildir yansımada ve ardından dolanan birisi yanına gelir elini omzuna atar.Kim olduğunu kapşonu yüzünden göremese de bunu bilmektedir Feanor.Genç kadın kapşonunu yavaşça kaldırır.İlk gençlik yıllarından kalma bir andır bu,daha önce yaşanmış.Feanor, onun omzundaki elini tutmak için uzatır.Ve görüntü hala oradadır.”Elenhaira” der.Birden şarkı biter ve Feanor irkilerek kendine gelir;gözlerini havuzdan kaldırır ve etrafına bakar sadece bard oradadır.Tekrar havuza bakmaya karar verir bu kez bard hüzünlü müziğe dönmüştür bile…..
|
|
|
Post by CursedFeanor on May 6, 2006 0:48:46 GMT 3
Xanth,Xanth ve Xanth Yeşil Orman’dan Shire’a ilerleyiş,Xanth ve çevresindekiler, tüm sabah ve öğlen boyunca yavaş,çok yavaş sınırlara doğru yol aldılar.Sonunda Xanth kamp kuracağı alanı seçti.Atından indi kılıç kınından çıkartıldı ve yere saplandı.Bunu yaparken Xanth’ı görmek gerekirdi.Evet onu görenler anlatacaktı.Adeta bir Vala gibi,hüküm vermiş biri gibiydi.Evet kılıç yere saplandıktan sonra yerden gelen depremin sesini andıran bir uğultu ile çevresindekiler irkildi.Atlarından inmişlerdi ama onları kontrol etmeleri gerekmişti.Bu uğultu büyü kalkanının kurulduğunu gösteriyordu.
Şimdi bekleme zamanıydı.SteelHeart’ın komutasındaki grup sert bir rüzgarla karşılaştı bu sefer.Sadece kalkanın sınırları içindekiler ama.Bunun ne olduğunu bilmiyorlardı Xanth rüzgar ile gözünün önüne gelen saçını düzeltirken kesin ve sert bir ifade ile paladin komutanına bakıyordu.Kaşının üstündeki savaş yarası onu bir kat daha korkunç hale getiriyordu ancak SteelHeart sıradan biri değildi.Xanth’ın neyi kastettiğini anlamıştı.Büyü kalkanının dışına çıkacaklardı.
“Evet herkes geri çekilsin,kimseyi bu alanın içinde görmek istemeyen bir dostumuza anlaşmaya sadık olduğumuzu göstermeliyiz” derken eliyle işaret ediyordu SteelHeart.”İşte Xanth,bizim iyi niyetimiz…” Grup yavaşça geri çekilir ,en sona paladin komutanı kalmıştır Xanth: bir şeyler fısıldar “Atalarınıza sadık olmayan biri veya birkaç kişi var.Buna eminim SteelHeart.Şimdilik teşekkürler..”
SteelHeart yavaşça gözünü kılıç ve Xanth’tan ayırmadan geri çekildi.İçinden Xanth’ın mükemmel bir paladin olduğunu geçiriyordu.Karalıydı,görevine sadıktı,atalarıyla konuşma yeteneğine sahipti,hissedebiliyordu.Ve en önemlisi gözünden kaçmayan bir ayrıntı idi. Kılıcı eline aldığında parlayan rünlerden “Paladin” yazısını görmüştü.Şimdi kendi sorunlarının büyüklüğünün farkındaydı.Acaba bu kılıcı korumayı görev bilen atalarına layık olabilecekler miydi?Şüphe her yanını sarmış gibiydi.Şimdi Nargothronda giden bu yolda kendilerini sınıyacaklardı.Oluşturulmakta olan kamp alanına baktı.Tüm gece atalarına seslenmeye karar verdi.Herkesin böyle yapması için onlara emir verdi ve kurulan çadırına girdi. Kütüphane’den gelen haberler yaptıklarının doğru yönde olduğu yönündeydi.Calimacala’ya müdahele etmeyeceğine dair güvenceyi tekrar iletmesini söyler…
Ve Xanth ve Xanth ve Xanth hep kendini sınayan kılıçla baş başa kalmıştı.Bu uzun bir hikayeyidi.Kılıcın orta çıkmasından öncesi olduğunu bilmek gerekliydi.Acaba SteelHeart’ın yanındaki bu sadık olmayan veya olmayanlar kılıca hiç bu kadar yaklaşmış mıydı.Bilmiyordu.”Ama bu şimdilik beni önleyemez” diyerek yaktığı ateşe birkaç dal daha atar.Kılıç ise soğuk yüzüyle konuşmaya başlamıştır bile…
“Güvenemezsin,ataların seni aldatıyor,sadece sen ve ben başarabiliriz” “Şarkılarda,hikayelerde yer alacaksın sadece seni konuşacaklar” “Tüm krallıklar önünde diz çökecek” “Tümü evet tümü çökecek”
Xanth etrafına baktı ve kendinden emin bir biçimde “Bunlar benim için önemsiz” diyerek bir an sessizlik sağladı.Sonra kılıç devam etti.Ona ateşte bir görüntü gösterdi.Beyaz saçları ve dev cüssesi ile biri diğerlerinden yukarda duruyor ve kılıcı tutuyordu.Yüzü tanıdı Xanth bu SteelHeart’tı “Hepinize o hükmedecek o zaman” derken kılıç tekrar Xanth ile uğraşıyordu
ve Xanth ve Xanth ve Xanth tüm bunlara aldırmadı bile…......
|
|