|
Post by CursedFeanor on Apr 11, 2011 20:51:43 GMT 3
Daveti kabul ettiler, kadim kelimeler kullandılar. Sanki onca yıl yaşanmamış gibi sanki aynı dili herkes biliyormuş gibi. Oysa kullandıkları kadim dillerden Feanor'unki ne kadar yollar aşmıştı. Quenya'nın sırlarını öğrenmek için oturup yıllarını harcamıştı Elvenil, Noldorla yaşayan IronFist demire şekil verirken kelimeleri de işlemişti rünlerle. Ama tabii Feanor... İkisi için ortak dilde yazılmış şiirlerini onlara okudu kadim dilde, kendisi yazmışçasına ve içtenlikle...
El ele tutuştular, dostluklarını ilan ettiler. Ve bu şiirin Quenya dilindeki karşılığını hiç unutmamaya söz verdiler. Kadim günlerden bazılarını hatırlayacaklarsa ilerde bunlardan biri, iki gün doğumunun ikinci günü olan; Feanor, Elvenil ve IronFist'in buluştuğu gün olacaktı.
"Dostlarım." bir Noldo rüyasında.
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 12, 2011 21:33:09 GMT 3
Yüzler ciddileştiğinde
Beklediğini biliyorlardı. Çok uzun zamandır nefes aldıklarından olsa gerek biliyorlardı. Feanor'un bir anlık gülümsemesi umudunu temsil ediyordu. Quenya'nın konuşulamayacağına inanmak mı? Ona en güzel şiirleri okumak için hazırdı...
Elvenil ve Ironfist'in ellerini bıraktığında onların şiiri bitmişti. Feanor ayağa kalkmıştı onlara oturmalarını işaret ederken... Yüzler ciddileştiğinde bugünün bir oyun olmadığını anlamışlardı. Bu hiçbir şeye benzemiyordu. Yaşadıkları ve birbirlerini tanıdıkları için ne kadar şanslıydılar. Ve Feanor, yüzler ciddileştiğinde kelimelerini söyleyeceği Elf ladysinin siluetine doğru bakıyordu.
Böylesine bir mutluluk bu kadar soğuk olabilir miydi, insanın içini titreten sözler kadim lisanda yüzler ciddileştiğinde mi söylenecekti. Evet, o Feanor iken, Nerdanel'di yine ElenHaira ve her yer şimdi buzdan bir yıldız gibi ciddiydi.
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 12, 2011 23:27:50 GMT 3
Hatırlayacağım Sabahın mis kokusu, hafif rüzgârı, çiğ taneleri gece olmadan olması mümkün olmayan nesi varsa orman bu seferli izin vermişti ki ciddi yüzler görebilmek istemişti. Rüya ya sevgili gülümser. Konuştuğu dil seni mest eder. Yüzünün hatları değerli hissetmeni sağlar ya; değerlisin. Ve Feanor adımlarını attıkça gözlere ulaşır. Buzdan yıldızı ve donmuş gölü gördüğü gözlere ulaşır. Hep buluştukları yere, ciddi hikayelerin dünyasına... "Bu bir rüya mı? Bir Noldo rüyası mı? Nerdanel?" "Dilinden dökülecek kadim kelimelerin lisanını bekler: Cevabı hisseder "Bir Noldo'nun rüyası". Ardına bakar bir an Feanor "Ama onlar gerç… Gerçek..." Elvenil ve IronFist buzdan iki heykeldir. Tekrar Nerdanel'e döner "Bir Noldo rüyası olsa da hep hatırlayacağım." Lady Nerdanel yanıtlar: "Hatırlayacağım" -III- Bölüm Sonu
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 19, 2011 21:44:30 GMT 3
Noldo Rüyaları
IV. Bölüm
Hala isyankar Kabul etmesi mümkün müydü? Başka bir rüya görmesi acı vermez mi? Bir öncekinin, sevdiğinin buzdan dünyasının rüyasını; değişemezdi elbette. Hep söz ettiğimiz gibi rüyalarda Noldo olduğu için bile şanslıydı. Belki o hep isyankar Noldo. Rüyaları yönetmek mi? Bir Vala bunu hep deneyecekti elbet, gizli sırlarıyla sanat eseri rüyalar sunacaktı. Demiştim rüyaların önce aklımızda bir yer elde etmesi gerekir, belki Irmo'nun yaptığı bunun gibi bir şeydi: Bir hayal, bir simge, bir göz aldatmacası ya da en iyisi gerçeğinden hikâyelerle rüyalarımıza işlemesi... Noldo ise bir önceki rüyanın bitmesine isyan içinde, hep daha güzelini istemekte. Uyanırsa kristallerin bir anlamı olsun diye. Ne kadar güzel söylemişti Uzak Yıldız "Hatırlayacağım." Hala isyankar binlerce yıla, hala hatırlayacağım diyen iki Noldo. İsyankar çünkü hep birbirlerini buldular ne kadar uzakta olsalar bile, yoksa Irmo da böyle mi olmasını tercih ederdi. İsyankarların rüyaları Noldo Rüyaları...
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 19, 2011 22:32:18 GMT 3
Flet
Duyuları onu yanıltıyor muydu? O soğuk yıldızda değil miydi? Elbette değildi. Bir Noldo muydu?
Bu seferlik demişti ya bir kere; orman "Bu seferlik Noldo'sun" Gecenin yaratıkları ormanda dolaşırken sen hala orada. Yıldızları göremiyorsun ki eminsin buzdan bir yıldızda da değilsin. Oysa öyle olsa bir an olsun bekler miydin, onun gözlerinden o yıldızları izlemek için.
Ne olduysa geceydi işte. Belki bir asır ya da bin yıl beklettin ElenHaira'yı. Acele ile yanı başındaki ağaca göz atıyorsun. Bir flet... Bir diğerinde bir başkası, bir başkası. Terk edilmiş bir elf köyü. Yoksa tek hayatta kalan sen misin? O fletlerin birinden ışık geliyor. Bir ümit işte adımlarını atıyorsun...
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 19, 2011 22:49:11 GMT 3
Hep ağırlaşıyor
Feanor, umutlusun. Bu rüyada varmak istediğin yere ulaşacağını düşünmek istiyorsun. Ya biri gelip seni uyandırırsa ne yapacaksın? Ya rüya seni savurup atarsa? Ya yaşamak istediğin her neyse rüyalarda karşılığı yoksa?
İşte flete doğru adımlarını atmaya başladığında senin de düşündüklerin tam bunlar olmalı. Birkaç adım sonra inanılmaz ağırlaşıyor zemin. Bir bataklık gibi yürümeni engelliyor. Ve flet sanki uzaklaşıyor. Hayır tam da olan bu sanki değil: Uzaklaşıyor. Rüyalar; Noldo'nunkiler ise hep ağırlaşıyor.
Çabalamayı bıraktığında, ayaklarının altında kuru bir zemin. Seninle uğraşan birileri var Noldo, rüyalarında bile. Ve flet yanı başında, merdivenlerini tırmanman için bekliyor. Hep ağırlaşıyor rüyalar. Hep uzuyor merdiven, çıktıkça uzaklaşıyorsun. Aşağıya baktığında dibi görünmeyen yüzlerce fersah çıkmışsın sanki. Ama ışık hep yukarda... Bilmece gibi ama hep ağırlaşıyor.
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 20, 2011 23:56:39 GMT 3
Ses ve Işık
Yine de çabalıyorsun. Sanki aşağıya insen karanlıklarda kaybolacaksın Noldo. Kendini dönüşü olmayan bir noktada buluyorsun. Ve evet sonunda sesleri duyuyorsun. Artık flet uzaklaşmıyor. Sadece ses ve ışık seni davet ediyor.
Duyduğun ses pek tanıdık. Ne elf, ne insan ne de bir canlıdan çıkması mümkün değil ki bilmecenin bu kısmı kolay. Taş ve metal... Ama bir flette bu sesi duymayı beklemiyordun. Işık sese uygun olarak değişiyor. Tanıyorsun alevlerin renklerini.
Yoruldun Feanor, son basamağa elini attığında ve zeminin seviyesine ulaştığında gözlerin doluyor. Sen bir Noldo’sun ve bunu tüm benliğin ile hissetmen için bir Noldo rüyası ancak bu kadar cömert olabilir.
Ses ve ışık ancak bu kadar güzel olabilir. Bu kadar güçlü duygular taşıyabilir. Bu duygular ancak ses ve ışıkla elfe anlatılabilir. Hikayeler anlatsa da ozanın teki bunu anlatabilir mi? Mandolinden böyle notalar, renkler çıkar mı? Gözlerinden ışıklar saçsa ozan şöminenin yanında Feanor’un gördüğü ışığı andırır mı? Denemeli…
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 21, 2011 22:14:38 GMT 3
Heykellerin Dili
Flette gördüğü Mahtan’dan başkası değildi. Nerdanel’in babası ve Feanor’un demirci hocası. Aule’nin Noldor’a öğretilerini aktardığı kişi. Tam seslenecekti Feanor adını ki duraksadı. Duraksadı üstünde çalıştığı taş işine bakarken.
Ve Mahtan ona seslendi: “Gel Feanor, üçüncü hayatında bana gel, buzdan heykellerini ben de görmüştüm, taştan heykelleri neden olmasın… Gel Feanor ateşle birlikte renklerini atölyeme getir. Bu hayatında bunu hak ettin.” Feanor flete ayaklarını basmıştır. “Mahtan, şaşkınım her şey o kadar, o kadar… Rüya gibi ki… Ve bu heykellerden şu baş başa olan ikisi onları tanıdım.” Mahtan heykellere bakarak çekici ve keskiyi bırakır: “Bir Noldo’nun rüyası değil miydi o Feanor?” Feanor: “Elvenil ve IronFist. Peki ya bu atölye, terk edilmiş bir ormanda bir flette, Mahtan bana ne anlatmak istiyorsun?”
Bilge bir gülümseme ile fletteki diğer heykellerin ardına Feanor’dan gizlenircesine doğru hareket etti Noldo. Feanor biraz rahatsız: “Mahtan, Mahtan niye konuşmuyorsun? Heykellerin dili var mı ki onlara sorayım.”
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 23, 2011 15:29:20 GMT 3
“Benden beklediğini söyledim zaten üçüncü yaşamın ile ilgili, renklerini kabul ettim bu sefer ve Feanor heykellerin dili var. Bir başka rüyada belki yine heykellere birlikte bakacağız. Belki benzer şeyler duyacağız onlardan, son sözüm bu olacak. ” Mahtan Feanor’un arkasında belirir, birden fletin merdivenlerini inmeye başlamıştır bile. Feanor sesin geldiği tarafa döndüğünde ona seslenir: “Görüşeceğiz yüce kalpli Noldo.” Mahtan’ı, fersahlar boyunca süren, sonu karanlık merdivenleri inerken izler bir süre. Ve şimdi heykeller ile yalnızdır.
Işık oyunları, gözlerini kırpıp açmasıyla değişen renkler… Belki de konuşurlar diye düşünüyordu artık. Ve sözü edilen oldu. “Biz Jena ve Kyrie, Kılıcın sırrını henüz bulamadın mı asil Noldo”. Feanor duyduğu bu cümle ile irkildi. “Kim var kendinizi gösterin!”. Ve konuşan kızın sesi yine duyuldu. “Bizi tanıyor olabilir misin?”. Feanor fletin içinde kendisinden başkası olmadığını anladığında “Belki de… Belki de Mahtan haklıdır, belki de konuşan heykeller gerçekten vardır.” Şimdi biraz çekinerek de olsa bu heykellerle canlılarmış gibi konuşup konuşmayacağını, bunun komik olup olmadığını, yüzünde alaycı bir ifade ile flette dolaşırken karara bağlamalıydı. Feanor cevap verdi: “Peki Jena, bana söylemek istediğin nedir? Kılıçlar hakkında bir efsane mi? Aklımın bir yanılsaması bu flette neler dönüyor diye sorsam cevap verir misin?”
“İşte kılıç burada elimde, üstündeki rünlerden en parlak olanına bir göz atmalısın…” Feanor sesin gelmiş olabileceği yöne doğru bakar. Gördüğü iki heykel sanki canlıdır. Ve elf kızı, sevdiği bir insanın göğsüne başını dayamış bir elinde de odadaki tüm renklerden canlı rünleri olan zemine saplanmış gibi duran bir kılıcı tutuyordu. Yaklaştı Feanor, bu isimleri daha önce duymuş muydu, unutmuş olmalıydı. Heykellerin önünde durup kılıca işlenmiş en parlak rüne baktı: “Dostluk”.
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 23, 2011 19:43:45 GMT 3
Feanor’un bu kelimeyi yüksek sesle okuması ile Kyrie’nin heykelinin sesi duyuldu: “Onlar biliyor anlamını” sanki şaret ettiği diğer heykellerdi. “Ben Xanth, sizi tanıyorum bizim hikâyemizi biliyor olmalısınız. Yeşil Orman’da başlayan… İşte dostlar arasındasınız.". Bu heykel zırhlara bürünmüş bir paladine aitti, onu hatırladı Feanor. İki kolunu yanlara açmış, elleri ile sanki bir mekanı sunar gibiydi. Büyük bir mutluluk yüzünden okunuyordu. Onun sol tarafında tüm gücüyle her zorluğa katlanabilecek, sağlam bir savaşçı görünümünde bir elf kızına ait heykel konuştu bu sefer: “Fairy’i de unutmuş olamazsınız ya?” Ve Xanth’ın sağ tarafındakiler söze devam etti, birbirine sıkıca sarılmış sanki onların yanına gelenlere bakarak mutluluklarını gösteren iki elf: “Ben Elros Wenthorn… Ve ben Sinena. Mutluluk elde edildiğinde sıkıca sarılın sevdiğinize…”
Bu grubun ardındakileri görmek istiyor, Mahtan’ın şaheserlerinin ona söyleyeceklerini merak ediyordu. Hepsi bir hikaye gibiydi. “Ben SteelHeart, Uzak Limandan. Sevgiye değer vermek gerek, Jena sen biliyorsun…” heybetli komutanın yanındakiler sadece adlarını söyledi. “Farag, Eventlir, Agrotaksis…”.
Sonra her şey sustu sanki hikâye kitabının sayfaları yırtılmış gibi son yazması gereken yerde "Dostluk" yazıyormuş gibi… Yine aynı kılıcın rünleri gözüne takılıp kaldığında, bir Noldo’nun duyabileceği güzel hikâyelerinden birinden söz ettiğini anlarmış gibi sözünü esirgemedi Feanor: ”Değerlisiniz.”
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 24, 2011 0:45:50 GMT 3
“Sen de”
Flette sessizlik hakimdi şimdi. Sadece rüyalarda olan konuşmalardan sonra, sessizliği bozan soğumakta olan odanın ışık kaynağı alevler oldu. Omzunda bir yanma, alevden bir el: “Sen de”
Yitip giden renkleri ile alevler, onunla sevdiği birisinin sesiyle konuşuyordu. Feanor sırtını dönmeden önce, acıyı bir kenara itmiş, “Baba… O yüce Noldor kralı Finwe.” diye yanıtlamıştır. Sırtını bir an dönse kaybolacağından emin, kıpırdasa rüzgarda yitip gideceğinden emin, bir an daha olsa sıcaklığı tercih eden Feanor… Bir an bitti, fletteki tek ışık kendisi idi şimdi. Ayrılma zamanıydı biliyordu karanlıklara Mahtan’ın gittiği yere doğru yola çıkmak için merdivenlere yöneldi. O flette gördüğü ve duyduğu her şey için karanlıklara seslendi: “Yıldızlar yolunu aydınlatsın Mahtan! ”. Kristaller yağarken merdivenleri inmeye başladı.
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 24, 2011 18:50:27 GMT 3
Değer vermelisin İndiğinde tüm merdivenleri beklediği yerde değildi. Günün beklediği saatinde de değildi. Tüm parlaklığı ile bir gün batımı saatinde Gri Limanlardaydı. Tanıdık gelen sözleri duydu. Bu elf hanımı Silpion’un gittiği gündü. Başını kaldırıp o haykırışın geldiği terk edilmiş gözetleme kulesine baktı. Tıpkı hikâyelerdeki gibi, o anı bir kere daha yaşatan bir ozanın anlatması gibi ve belki de rüyada gibi… Ozan Muile’yi geçerken gördü kulenin gölgesinden ve şarkısını dinledi, kuledeki CursedFeanor’u hayranlıkla izlerken. Muile aynen şunları söyledi: “O günbatımında altın gibi parlayan zırhları içinde CursedFeanor’u izleyenler, Ateşin Ruhunu gördüklerini söylediler.” Bunların hepsi bir tek şey söylüyor gibiydi. Mahtan ve heykelleri, Finwe, ozan Muile ve kuledeki CursedFeanor: “Değer vermelisin.” Şimdi kuleden inen CursedFeanor ile Feanor aynı güneşe mi bakıyordu. Aynı alev mi içinde dev yangınlara sebep oluyordu. Belki zehirden uzak olduğu sürece. Bir Noldo rüyası daha biterken ozan Muile’nin mandolini ağır ve değer vererek kulaklara en güzel şarkıları sunuyordu. Dinlediğin her neyse Noldo değer verdiğin ise, dinlemeyi sürdürmelisin, rüyalarda bile… -IV- Bölüm Sonu
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 28, 2011 20:49:58 GMT 3
Noldo Rüyalarý
V. Bölüm Üşüyorum Beni dinlerken siz, CursedFeanor’un bir rüyası daha, güneşin batışını izlerken, bitmişti. Noldo sayıkladı: “Üşüyorum…”. “Nerelerdesin?” “Kimsin?” “Bilirsin, rüyalardaki bir ses; birisiyim işte, seni dinlemeye hazır birisi.” “Üşüyorum.” “Nerelerdes…in?” “Valinor’da. Gümüş çiçeklerin ışığında… Üşüyorum birisi” “Senin için anlatacağım Feanor” O soğuğu tarif etmek için basit sayıklamalardan fazlasına ihtiyaç duyanlarınız varsa kelimelerim yeterli olur umarım. Rüyanın en önemli teması bu… “Üşüyorum” derseniz ve gerçekten size ulaşabilirsem, boşuna değilmiş gerçekten Noldo Rüyaları’ymış diyebiliriz. İçinizde ufak bir ürperme oluştu bile basit sayıklamalarda. Ateşe bir parça daha odun atalım. Feanor’un rüyalarında bir şeyler arayalım. Arayalım ki ihtiyacımız olan duyguları bir kez de onunla paylaşalım. “Ve Valinor’daydı… Bir başka... Noldo Rüyası’nda…”
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 29, 2011 0:17:47 GMT 3
Hala Silpion demeyi seçtiğin ağacın çiçeklerine hayran, hala onun ışığı ile düşünen... Tercih ettiğin bu, içindeki alevlerin seni yanıltmasına izin vermeyen bu… O aynı zamanda buzdan yıldızın, uzaklarda buluştuğun yer UzakYıldız'ın. O ışık aslında senin kristalden ruhun, gözyaşın.
İşte Telperion hala hayatta iken, hala ay değilken, anlamını düşünmez iken... Üşürken... Kendini bulduğunda eninde sonunda gideceğin yerlerden biri işte o ağacın yanı başı. Yıldızdaki göl buzdan iken hep o renkleri düşlememiş miydin? ElenHaira kollarının arasında iken o ışıkta sevmemiş miydin? O elf hanımına gönlünü ilk o ışıkta vermemiş miydin?
Üşüyorsun bildiğin dünyanın renklerinden belki en önemlisi olduğunu şimdi daha iyi anlıyorsun. İçinden yanıp duran Ateşin Ruhu'na en güzel anları yaşatan belki de o çiçekler. Ama sen yine de üşüyorsun. Yıllar sonra olacakları bildiğin için, yitip gidenleri yaşamışlığın olduğu için; "ElenHaira sen bitmeyeceksin ve buzdan çiçekler seninle hep düşlediğim yerde... Benimle."
|
|
|
Post by CursedFeanor on Apr 29, 2011 0:18:37 GMT 3
O ışığın, O rengin
Ve tabii... Noldor kralı Finwe ile anılarının, üşüten renkleri. Valinor, ölümsüz topraklarda ölüm bile o renkte. İşte Feanor dolaşıp durduğun buz parçası o ağacın marifeti. O ağaç kalplere işleyen; "Baba" dedirten. "Sevgili" diye sayıklatan. Ruhunu güzelleştiren.
Bittiğinde O ışığın, o rengin; üşümeye o zaman başladın aslında. O seni örttü yıllarca. Ve gittiğinde hazır değildin. Ya şimdi Feanor, artık gerçeği görebiliyor musun? Hiçbir şeyi geride bırakamayacağını anlıyor musun? Kimseyi terk edemezsin.
|
|