|
Post by CursedFeanor on Jul 28, 2011 15:42:58 GMT 3
Melima’ya veda
“ Forlindon’da başkaları da vardı elbette. Biliyorsunuz Ninque ve Melima. Son bir umutla elf hanımını kurtarmak için bildiklerini deneyecekti. Ona söylenmişti; belki sadece o bunu başarabilirdi. Evde herkesin umutları azalmıştı ki Ninque çıkıp gelmişti işte. Etrafındakilerin söylediği her şeyi değerlendirdi Ninque birkaç hafta önce Hanımın gözlerini açtığını ve onun Gondor’a gittiğini bildiğini ve haber gönderilmesini istedikten sonra tekrar eski haline dönüp gözlerini kapattığını anlattılar: ‘O zamandan beri sizden haber bekliyorduk...’
Ninque daha fazla dayanamayıp: ‘Ne haberi bana hiç kimse haber ulaştırmadı, eğer bilseydim...’ biraz düşünüp : ‘... Bilseydim her şeyin yanıtını keşke ve şimdi elimden geleni yapmalıyım.’
Melima’nın başucunda en güzel bahar çiçekleri ve Beyaz Gözyaşı işte sonunda büyük an gelmişti. Titreyen ses ile başladı Ninque: ‘Demek önceki sözlerimi duymuştun, bak yine buradayım istediğin gibi Sevilen. Sevilen şimdi elimde ne varsa ortaya koyacağım: Ve elimdeki en büyük ilaç sevgi. Senin ihtiyacın olan bende…’
Sonra son hamlesini yapmak için kardelenin çiçek kısmını eline alıp alnına bir parça su ile götürdü. Melima’nın alnında parlayan beyaz ışığa sadece Ninque’nin gözünü kırpmadan bakabildiği andı bundan sonraki. Ellerinde günden daha aydınlık bir ışık ile dilinde sevgi sözcükleri ile.
Ve oldu elf hanımı gözlerini açtı: ‘Nieninque, biliyordum bundan daha beyaz bir ışık daha düşünemezdim. Gözyaşın için teşekkür ederim, sevgin için. Namarie’.
Daha Ninque ellerini alnından çekmeden, tek kelime edememişken söylenenleri gözyaşları içinde anlamaya çalışırken; Melima’nın ışığı Ninque’nin ellerindeki ışıkla birlikte gözden kaybolup güne karışmıştı bile. Gözbebeklerini bir şeyler arar gibi hareketlendirdi, elini Sevilen’in alnından çekip dudaklarına götürdü. Tek kelime etmesinin anlamı yoktu ama yine de konuşacaktı. Sıcak gözyaşlarını sildi. Etrafındakilere bakıp: ‘Mandos’un Salonları’na bembeyaz bir ışık gitti. Bir elf hanımı değil bembeyaz bir ışık...’
Melima’ya veda ettiler, ruhunun Lindon’dan ayrılışı gün ışığında bile görülebilmişti derler.”
Muile gün ışığında yazarken son satırı, şöyle bir etrafına bakındı, acaba öylesine parlak, beyaz bir ışık neye benzeyebilirdi ki, daha önce hiç yazmadığından bu cümleyi bilmek istemişti. Bilemezdi.
|
|
|
Post by CursedFeanor on Jul 28, 2011 20:44:31 GMT 3
O kadar kolay olamazdı. Öylece bir ışık olup gitmemeli idi. Ozan dilinden dökülenlerin, kalemine bulaşan kanın kesin sonu göstermediğini mi not etmeli idi. Ya tanrılar. Onca defa onların ve kendi varlığının olup olmadığını düşünmüşken, neden hikayelerinde böylesine kesin sonlardan bahsediyordu. Şimdi biliyor gibi gülümsedi: "Kapatmak için kapıları". Konuları kapatmanın başka bir yolu vardı elbette; tüm inanışlara karşı gelmek ve şu hikayedeki gibi şifa evlerindeki varlık muhasebesine girişmek... O gençlere ağır gelen yük ozana da ağır gelmiş olabilirdi. Ya da Sınır Muhafızının Yaşamı'nda Gökkuşağı'nın yanında düşündükleri, ya da Noldo Rüya'larında o soğuk balkondaki düşünceleri. Hiç bitiremeyeceği bu bahis hep karşısına çıkıp duruyordu. Ne yapmalıydı? Kapatamıyordu bu bahsi...
Şimdi o güzel günde canı sıkkın bir ozan vardı. Gizemlerin içinde kaybolmak mıydı bu, evreni olduğu gibi kabul etmek, cevabı bulsa bile doğruluğunu bilememek mi? Ya da hiç cevap yok diye şüpheli bir yaklaşım mı benimsemeli? Varlığının değerini ölçmek için evren ve diğer evrenler yeterli kıstas olur muydu ki! "Valar, bana bir şey söyleme sadece şüpheli bir günümdeyim..."
Ve varlık tartışmasının ortasında Yeşil Orman günü harcanıp gitmişti işte. Güneşi sürükleyen Arien kararlı bir biçimde, en azından uzun bir süre boyunca kararlı bir biçimde, yerine getirdiği ve getireceği görevini sürdürecekken, gözleri Silpion'un çiçeklerinden gelen son güzellik Ay'ı aramaya başlamadan biraz önce akşamüstü vakitlerinde kalemi kağıdı bir kenarı koydu. "Sanırım Mirilya bir şeyler söylemişti. Ama çok eksik, çürütülmeye açık ve hiç de önemli değil çürütülmesi, her an her şey çürürken... Sanırım notuma bunu eklemeliyim ve istinasız her şey çürürken sözünü eklemeliyim." derken tek tesellisi Ay olacak bir geceye hızlı adımlarla ilerliyordu. Berbat gecenin içinde yazmak veya yazmamaya da daha sonra karar verecekken sadece Ay'ı beklemeye başlamıştı: "Haydi kordan alev Ay, gümüşten buza dönüşmeden bana bir gülümse, çok uzun yoldan geldim."
|
|
|
Post by CursedFeanor on Jul 28, 2011 22:16:39 GMT 3
Ay'ın yaz dediği
Gülümsemede kaybolan bir ozan… Silpion'un güzelim çiçeklerinin, dost yüzünün yansımasında titreyip kendine gelen bir ozan. Bir ozan ki kendi umutsuz anında not yazmaktan bile çekinmeyen... Notuna eklediği kanla yazılmış cümlesinin her şeyin çürüyüp gittiğine bazen inanıp bazen şu anda olduğu gibi bunu da yeniden değerlendiren. Çürümek kelimesine takılıp kalanlar olabileceğini düşünerek, kendisinin bile karamsarlığında buna takılıp kalmasına hayret ederek notlarını geliştirme isteği duyacaktı.
İşte bu sefer kalemini batırdığı mürekkep Silpion'un çiçeğinden ak ışık idi. "Çürümenin bir sonraki adımı yine çürümek iken, ışık olmak, toprak olmak ve tekrar ışık olmak. İşte korkutucu olan aklı kaybetmek, şu andaki aklımızı teslim mi edeceğiz, yani yok mu olacak. Geliştirip durduğumuz dünyalarımızı kaybetmekten niye bu kadar korkuyoruz, niye canımızı korumak için çaba harcıyoruz. Bir sonraki aşamada yani hayatımızı teslim ettiğimizde sonsuzluğa Mandos'un salonları ya da başka yerlerde sanal bir mutlulukla mı mükafatlandırılıp tüm aklımızı kaybetmeden devam mı edeceğiz ya da 'dur sen geçmişi unut sen sadece ışık olacaksın, toprak böcek olup, tüm dünyalar ile yok olacaksın ve tekrar birleşip, tekrar, tekrar'...neyse ama senin aklın olmadan, büyük akıl veya büyük saçmalık içinde kaybolup gidecek misin? Güzel düşünmemi sağla Silpion alçak gönüllüğümü geri ver, aklımdaki çürümeyi durdur, bu geceliğine: 'Evet de. Evet, Melima sevilendi ve Mandos'un Salonları'ndan Valinor'daki vücuduna ulaşacak. O bir ışık ve asla çürümeyecek'. işte notuna bunu da eklemeliydi ve öyle yaptı:
"Evet Melima sevilendi ve Mandos'un Salonları'ndan Valinor'daki vücuduna ulaşacak. O bir ışık ve asla çürümeyecek."
|
|
|
Post by CursedFeanor on Jul 28, 2011 22:17:19 GMT 3
Çürüyen Işıklar
"Biliyorum istinasız demiştim, istinasız her yazdığım yok olmadan önce okuyan birileri olacak..." Muile ak mürekkep ile yazısına devam ediyordu..."Birileri ışıklara karışıp Valinor'a gitmeden önce bunları okuyacak, gülecek, kızacak, sevecek, şüphe edecek, bir mana çıkartacak; belki. Işığın çürümediğine inanmak isterim. Onun için bu mürekkebi tercih ettim. Sen okuyan dostum Orta Dünya'dan Muile'nin bir gecesine bu yazılanlardan bakıyorsan şimdilik yok olmuş değilim."
"Çürüyen Işıklar olmamalı, birşeyler aynı kalmalı, bir şekilde istisna kelimesinin anlamı olmalı, bir anlamı olmalı bütün bu çabanın. Sen okuyan dostum Orta Dünya'dan Muile'nin Ay ile dolu gecesine ortak oluyorsun. Şimdi senin için çalacağım."
Muile kağıtların başında ayrılıp mandolinin aldı. Pena'sını Aya değdirip mürekkep aldı. Bembeyaz renklerle notalar mandolinden çıktıkça kağıtlara doğru uçarak onların üzerinde yerlerini aldılar. Sözler de vardı elbet onlar ise çoktan yazılmıştı.
"Melima için ağladı, geceler gündüzler boyunca Ağladı ki dökülen her damla bembeyazdı
Melima'nın adı Sevilen idi ki sevildi Sevildi öylesine iyi yürekli idi
İyi yürekli olmasının kanıtını isteyen yoktu Bu en başından sonuna kadar doğruydu
Yaşattığı kızı ona tüm kalbi ile sevgisini sunmuştu Son anında ışık olurken, Melima'nın aklındaki yine oydu
Düşün ey Silpion'un ak mürekkebi ile yazan ozan Düşün Muile, Çürüyen ışık, ışık olur mu?
İşte böyle, onlar Lindon Diyarındaki ışıklar Ve bu hikayede, en azından bunda hiç çürümeden kalacaklar "
|
|
|
Post by CursedFeanor on Jul 29, 2011 23:22:28 GMT 3
Ay'ın parlak gümüşünde o gece uyumamak için her türlü sebebi vardı: "Sadece yaşayan orman, doğası gereği hiç uyumayan orman, sanat eserini sergileyen Yeşil Orman. Uyku nedir bilmek bilmem çünkü senin bir anın bile bana bir ilham..." şimdi Melima'yı uğurlayan mürekkebi bir kenara koyup, mandolini susturup güzel bir şeyden bahsetmenin zorluğunda güzelden bahsedecekti.
" Elf piyadesi
Güzel olan elf piyadesi; güzel ki güçlü Taşıdığı yükün farkında baştan aşağı bir savaşçı
Güzel olan elf piyadesi, güzel ki deneyimli Uzun yıllardır yıkılmadan, uzun yıllardır Güzel olan elf piyadesi, güzel ki donanmıştı Hazırlanmıştı zırhı, oku, yayı ve kısa saplı mızrağı
Güzel olan elf piyadesi, güzel ki sanat eseri Güzel olan elf piyadesi, güzel ki dayanıklı Güzel olan elf piyadesi, güzel ki iradeli Güzel olan elf piyadesi, güzel ki disiplinli
Öyle ki kralların kalkanlarındaki gibi yansır Elbereth'in yıldızları kalkanına, o elf piyadesi En ince ayrıntısına kadar işlenmiş zırhı Aule'nin zanaatı ki, o elf piyadesi
Yürüyüşü, görüşü, uyumu, asaleti Hangi birini seçmeli ki onu nitelemeli Sana güzel bir şey desem ozan Evet biliyorsun ki o elf piyadesi "
"Oropher'in habercisi ve yanındakiler Forlindon'da gözden kaçırmamıştı, hazırlıklar büyük yürüyüşün başlamasına o kadar da çok zaman kalmamıştı. İki yılı aşkın süredir bu noktaya gelinmişti, taşlar yakında hareketlenecek gibiydi. Oropher'e götüreceği mektupta dahası gizli idi, kendisi bile bilemezdi: Mühür Gil-galad'ın açacak olan Oropher'in katibi idi. Ama biliyordu haberci, büyük bir savaşın tam ortasında idi."
Muile mürekkebi, tüy kalemi bırakmıştı ama söyledikleri kağıda kendiliğinden yazılmıştı bile, hayretle: "Bunu yapabildiğimi bilmiyordum. Haha işte güzel olan bu. Hahahaaa...."
|
|
|
Post by CursedFeanor on Jul 29, 2011 23:24:05 GMT 3
Mirilya'nın Yeşil Ormanı
Muile bu sefer şu anda bulunduğu ormanda, Mirilya'nın da yürümüş olduğunu, belki onun da geceler boyunca Ay ve ormanın içindekilerle konuşmuş olabileceğini düşünüp irkildi:
"Bana söylemek istediğin bir şey mi var orman? Anlatmak istediğin bir insanın hikayesi mi, düşündüğüm, bildiğimi sandığım hikaye yanlış olabilir mi? Sanırım sen Mirilya'nın Yeşil Ormanı olduğun günden beri bu hikayeyi anlatmaya çalıştın bana. Evet, orman kadim dilini dinlemeye çalışan bu çocuğa biraz fısıldasan: Nasıldı, nasıldın o zamanlar? Mirilya'nın Yeşil Ormanı yolların, patikaların, canlıların ve kayaların ne kadar Mirilya'nın ki idi.
Ve orman bu gece benim ormanım mısın? Şu dostuna bir gülümse, niyetimi biliyorsun yeşili gece bile görebilmek... Yeşili seçtim senin renginde, tonlarında, hikayenin bu kısmında onun için Mirilya'nın Yeşil Orman'ı bu seferlik Muile'ninki olur musun ki."
Etrafı dinledi gecenin yaratıklarınınkilerden başka ses yok gibiydi.
|
|
|
Post by CursedFeanor on Jul 30, 2011 0:08:27 GMT 3
"Elf yurduna, kuzeydeki yerleşime kabul edilmişti Yakut Kalpli. Acısı elfleri etkilemişti. Kimsenin böylesine umudunu bir kelimeye bağlamasını istemezlerken Mirilya hep aynı şeyi tekrarlıyor gibiydi: 'KırmızıMücevher'. Bilgelerin kütüphanesine ve oradan kralın salonlarına hep Gondor'un verdiği esirler için, babası için bilgi elde etmek için gitti. bilgeler: 'Henüz bunun anlamı gizli' dediler. Gil-galad'tan gelen son mektubu okumuş olan Oropher'i bile görebildi bu güçlü yürek, ufalandı; sözlerle kralın gizli sır vermeyen bakışlarının keskisi ile. Mirilya oradan ayrılmadı haftalar birbirini kovalayacaktı. Mordor'dan gelen ise söylentilerdi. Ve en önemlisi Oropher'e gönderilen birkaç yüzük; Kral Mirilya'yı huzuruna çağırttığında insan konuştu: 'Evet bu onun, eminim babamın şifa evlerinden başarısı sebebiyle aldığı nişanı belirten yüzük. Yaşıyorlar öyle değil mi?' Kral gerçekten bilmese de artık emindi, pazarlık etmek isteyen Mordor diyarından kimse niyeti ciddiydi. Kıza :'Onu kurtaracağız işte yüzük senin taşıman gerekir. Mirilya yüzüğü aldı ve 'KırmızıMücevher'i istiyorlar öyle değil mi yüce kral. Valar aşkına nedir bunu bu kadar önemli yapan? Birçok hayat buna mı bağlı ki?' Oropher salonu geniş ve yüksek pencerelerinden dışarı bakarak dolaşırken cevap verir: 'Aslında gizini biliyorum ey acı çeken kız. Ama emin ol bu babanın yaşaması için tek yol, bize güvenmelisin, şimdi sadece beklemelisin' Mirilya sanki yeni bir şey duymamış gibi: 'Onların istediği gibi olmayacak öyle değil mi?' Kral sön sözünü söyler: 'Olmayacak'. Mirilya zaferi ile sevinmeli miydi bir kralın sözünü almıştı. Ya o kapkaranlık diyar. Kralları bile yutan diyar! Babasını oradan çekip alacaktı ve buna başlamıştı bile." Yeşilin tonları karanlıkta işte böyleydi, ozanın gözünde. III. Bölüm Sonu
|
|
|
Post by CursedFeanor on Jul 31, 2011 1:25:44 GMT 3
Yakut Kalpli Son “Mordor, Minas Ithil’i işgal etmiş, pek çok can yitip gitmişti. Osgiliath’ta şifa evleri sonsuz acılar içindekilerin tek sığınağı gibiydi. Prens Anarion buraya tek bir saldırı dahi yapılmasını önlemişti. Öyle ki savaş o duvarlara sadece yaralılarını getirmişti. Şifa evlerinden bakıldığında güneş aynı güneş değildi yine de. Doğuda Minas Ithil yok gibiydi... Yok olmuştu oradakiler, şifacı Eldarian ve diğerleri; yok olmuştu gündoğumu. İşte sözü edilen savaş çoktan başlamıştı. Yıllar boyu süren hazırlıklar yapılırken kuzeyde, Ninque, AnwaHarma, üstatları hep iyileştirmişti. Peki ya Yakut Kalp’linin kalbini iyileştirecek bir ordu kurulmuş muydu? Yıllar boyunca süren KırmızıMücevher pazarlıkları… Yüzüklerin sadece tanınabilenlerinin aileleri için bekleyiş… Numenorian Lordu’nun taşıdığı yara, Aldarion ve dostlarının acı dolu hapis yılları… Her biri, her biri başka bir hikaye. Yürüdüler ordular Tolkien yürüttü onları, Minas Ithil alındı geri, yitip gitti Silvan elfleri bataklıklara sürüldü, pek çoğu yitip gitti, Oropher ve pek çoğu da Dagorlad Muharebelerinde. Ama insan, elf, cüce gayret etti hepsi ne içindi: Evet yıktılar Kara Kapıları ve kuşattılar Kuleyi; Anarion yitip gitti yedi yıl boyunca üzerlerine ölüm saçan Kule idi; hepsi ne içindi. Orta Dünya’daki tüm kötülükleri yok edebilir, barışı sağlayabilirlerdi. Elendil ve Gil-galad yitip gitti. Düşman şimdilik yenilse de marifeti yok edilmemişti, kötülük sona ermedi. Hepsi ne içindi? Elinden geleni yapmak için, inandığı hayatın değeri için, acımasızlarla mücadele için… Mirilya, Aldarion’u asla bulamadı. Yakut Kalplim diyen sesi asla duyamadı. Ve adını bile unutacaktı. Yeşil Orman’ın Doğu’sunda kayıplara karışacak, bir daha asla tanınmayacaktı. Öylesine bir kötülük ile baş edemeyecekti. Biliyorsunuz o Sınır Muhafızının Yaşamı’nda Karanlık Komutan olacaktı. Nasıl olurdu! Tark-Shakh’ı hain planını mı anlatmalı. Sauron’un dokunduğu yüzüğe bir daha bakmalı. Şifa evlerinin nişanı, Karanlık Komutan’ın parmaklarında binlerce yıl dolaşacaktı. Ve Yakut Kalbi’nden söz eden sadece tek bir ozan dolaşacaktı…” Muile ay ile güneşin aynı anda görülebildiği aydınlık bir sabahın en başında yazısını sonlandırmıştı. “Bunları Yeşil Orman Kütüphanesi’ne bırakmalı” derken aklında hala Yakut Kalpli ve ellerinde rengarenk bir gökkuşağı ile sizlerin huzurundan ayrılacaktı. Attachments:
|
|
|
Post by muilethebard on Jun 24, 2021 21:23:22 GMT 3
|
|