Post by CursedFeanor on Oct 3, 2014 17:24:17 GMT 3
I.Bölüm
Bilim Dairesi Europa koordinatörü Hvorostovsky’nin, yardımcı sistemi ile konuşması sürüyordu. Yapay zekâ Livius, kısa sessizlik sonrasında Dünya bağlantısını yapıp yapmayacağını soracaktı:
“Efendim, Dünya’dan yine ‘Gizli Hayran’ takma adlı imzası ile bağlantı isteği geliyor.”
“Bir dakika” üstünü ve saçlarını düzeltme çabasına giren Hvorostovsky bunu bitirdiğini düşündüğünde: “Yansıt.”
Odanın içinde bir ileri bir geri yürüyen bir adamın hologram görüntüsü yansıtılacaktı. Adam kızgınca Hvorostovsky’nin yardımcı sistemine seslenecekti: “Sadece beni değil diğer kişiyi de yansıt”
Livius: ”Elbette, belirtilmemiş olsa da şu andan itibaren bağlantısı sağlandı.”
Hvorostovsky, gözlerine inanmakta zorlandı. Dünya Bilim Dairesi Başkanı Leopold, arka planda belirdiğinde, Hvorostovsky bunun bir fırsat mı yoksa kötü haber mi olduğunu bilemiyordu. Aslında düzenli olarak görüşürlerdi ancak bu sefer ‘gizli hayran’ın yanında, onun bağlantısında olması şaşırtıcıydı. Gizli Hayran konuşacaktı:
“Evet, sadece seninle görüşmemin yeterli olmadığı anlaşıldı Hvorostovsky. Şimdi planımızı dinleme zamanı.”
Leopold sözü aldığında “Don Giovanni Planı hakkında konuşmak istiyoruz. Burada savaş sürüyor, sizdeki durum da farksız sanırım. Kimsenin haberi yok öyle değil mi?”
Hvorostovsky nerdeyse kızgın; “Bizden şüphe duymanız için bir şey mi yaptık Leopold?”
Elini çenesi, işaret parmağını yanağına koymuş dinlerken, düşünceli bir tavır takınan gizli hayranın, bu durumla ne ilgisi olabilirdi. Sorusunu sordu: “Don Giovanni operasını tam hatırlamasam da… Haydi beyler artık dökülün nedir bu?”
Leopold kaba bir sesle: “Anlat Hvorostovsky.”
Adam anlatmakta isteksizdi: ”Nano teknoloji ile yapılan savaş. Sunucular var bunlar arasında savaş yıllardır sürüyor. Henüz kazanamadık.”
Bu sefer ‘Gizli Hayran’ yüzüne bir gülümseme yerleştirdikten sonra. “Yaaa demek öyle, kazanamadınız demek. Ne savaşıymış bu.”
Europa’daki devam edecekti:”Nano teknoloji ile üretilen, ordu kodları, şirket kodları, hükümet kodları ya da herhangi bir bileşiminden oluşan yazılımı taşıyan donanımlar. Bunları insan elinin gittiği her yere ulaştırdı savaşanlar. Beyin mekanizmasını çok iyi bilenler bunu 2010’lu yıllardan beri kullanıyordu. Ve sizin savaştan haberiniz bile olmadı.”
Gizli Hayran bu sefer Leopold’a dönüp “Neler anlatıyor bu? Beynimizi ele geçirdiklerini mi ima ediyor?”
Leopold başını iki yana sallayarak: “Yoo yo her an değil, her zaman değil. Kişiye bağlı, ayrıca savaşan sunucuların çoğu artık bize bağlı, onları def ediyoruz.”
“Ayrıntılı dosya istiyorsan Leopold sana sağlayacaktır. Hahaha. Benim derdim Centauri ile, beni meşgul eden bir tek o.” Hvorostovsky, bağlantıyı sonlandırmak için harekete geçecekti ki Gizli Hayran bir şey söyleyecekti:
“İnsanları ikna edebiliriz ama.”
“Olabilir mi? Benim planımı desteklerler mi?”
Leopold ikisine de sert bir çıkış yaparak: “Olmaz, bu bizim ilkemize aykırı. Bizim amacımız etkilemek değil korumaktır, söylesene Hvorostovsky!”
“Europa Bilim Dairesi Koordinatörü olarak insanlığın kurtulması için her şeyi yaparım, iradesi dışında olsa bile.”
Leopold bu sefer çılgına dönmüştü: ”Sizi çılgınlar, her şeyi mahvedeceksiniz, al işte dosyalar” derken Gizli Hayran’ın dosyalara ulaşımını sağlamıştı. Birkaç dakika içinde sessizce görüntülü dosyayı izleyen Gizli Hayran:
“Hayret verici, yani müziğin matematik olduğunu, frekansların kullanılabileceğini biliyorduk ama nano teknoloji sunucuların içimizdeki savaşı… Uçuk… Bilinçaltını kontrol, duygu, düşünce yönlendirmesi, yönetimi hepsi şu küçük oyuncaklarla ha? Ordu bilim dairesi işbirliği ha? Demek kâr demekten başka şey demeyen şirketlerle savaştınız. Başarmış olmanız gerekiyor hala hayattayız.”
“Büyük ölçüde ama şirketler her zaman yeniden savaşa giriyor. Şimdi biz de onlar gibi bir amaç için kullanırsak ne farkımız kalır Hvorostovsky sana soruyorum.” Leopold sitem dolu ses tonu ile konuşuyordu.
Tüm konuşmayı sonlandıran Gizli Hayran olacaktı: “Deneyelim.”
Resim: www.computing.co.uk/
----------------------------------------------------------
Eris, Güneş’in nerdeyse unuttuğu bir gezegeni iken, şimdi insan yerleşimleri arasında en önemlisi haline gelmişti. Güneşi uzak bir yıldız gibi görebildiğiniz bu gezegende, insan teknolojisinin son mucizeleri kullanılmıştı.
En temel sorun olan terraforming başlatılalı yıllar geçse de, buranın şartları pek başarı getirmiyordu. İnsanların kurduğu şehirler koruyucu saydam piramitlerde yer alırdı ve bunlar arasında yolculuk için tüp geçitler mevcuttu. Ancak Eris’te askeri yasak bölgeler vardı. Buralarda üretim yapılıyordu ve çok gizli tutuluyordu.
“Şimdiye kadar.” Yerleştiği otel odasında Eris’in askeri bölgeleri hakkındaki dosyalarını 3 boyutlu gözlüğünden inceleyen Centauri’nin sözleri. Otel odası oldukça basitti, tüm odayı istediğiniz temada tekrar tasarlamanıza yarayan konsol girişin yanında duvardaydı.
“Bir bakalım; Europa olsun, botanik bahçesinden dış mekân, içeriye gün ışığı simülasyonu, çalışma masası, üstünde; depolama birimimdeki listede yer alan kitapların birer kopyası, içki servis barı, şömine, koltuklar, dış mekânın kaybolmasını istediğimde teleskop, yatak ve mum ışığı... Şimdilik ilk aklıma gelenler”
Dijital bir ses cevaplar: “Hazırlandı efendim, yükleniyor.” Birkaç saniyede isteklerin ilk kısmı hemen oluşturulup Centauri’nin küçük odasını donatacaktı bile.
Az sayıdaki eşyasını bir kenara bırakırken, gözlüklerini çalışma masasına bırakıp boş resim çerçevesine Curie’nin fotoğrafını oda yardımcı sisteminden yüklemesi için sesli komut verecekti.
Ve sonunda yine Europa’da gibiydi. Acaba Curie neler yapıyordu. Tüm Güneş sistemi onun peşinde iken düşündüğü bundan başka bir şey değildi.
Müzik: Roxette - Almost Unreal www.youtube.com/watch?v=vaoQEFAl9fE
Resim: www.resimde.com/resim-adelaide-botanic-garden.html
----------------------------------------------------------------
Curie’nin yardımcı sistemi Sina, ona kısa yolculukta eşlik edecekti. Botanik Bahçesi yıllardır orada olmasına rağmen hiç bu kadar ihtiyaç gibi olmamıştı Curie’nin gözünde.
Müzik: W.A. Mozart Concerto For Two Pianos, K. 365; 3rd Movement - Soundtrack from "Amadeus"
www.youtube.com/watch?v=QX59fIdjJXI
“Şimdi anlıyorum Zehra, Botanik Bahçesi’nde insanların ne aradığını. Eve gelenlerin listesini isteyeceğim, şimdilik hoşça kal.”
Zehra yumuşak ses tonu ile yanıtlar: ”Elbette Curie, yardımcı olmak görevim, iyi eğlenceler.”
Curie ise bunun eğlence mi yoksa acı bir ayrılığın kanıtlanması mı olacağını, kendi kendine sormadan edemiyordu. Centauri, Güneş Sistemi’nin bir ucunda kendisi bir ucunda iken eğlenebilir miydi? Ya da her şey yok olacak iken bir şey yapamamanın ağırlığını nasıl kaldırabilirdi?
Şehrin içindeki yolculuk sorunsuz geçse de insanlardaki tedirginlik, korku hissedilebiliyordu. Şeffaf cam bölmeden oluşan yolcu koltuğundaki aracından caddelerdeki telaş apaçık görülüyordu. Yolun yarısına vardıklarında, biraz gün ışığı dışında bir şey istemediğini Sina’ya bildirecekti.
Sina: “Elbette bayan, sizin için Gün Işığı.”
Aracın saydam bölmesine gün ışığı dolacak, bunun dışında başka bir dış görüntüye yer verilmeyecekti. Şimdi gözlerini kapatıp ısıyı hisseden Curie:
“Bu harika, en büyük dostlarımızdan biri Güneş… Ama dur şimdi düşman mıyız? Bu kötülüğü bize yapabilir misin? Affettiğimi söylesem de kurtulmamızı istiyorum.”
Botanik Bahçesi’ne vardıklarında Sina en ışık dolu ses tonu ile Curie’ye bildirecekti: “Europa’nın en güzel yerlerinden birine hoş geldiniz Curie”
Curie araçtan çıktığında bunu nasıl tarif edebileceğini bilemiyordu: Daha girişten itibaren, rengin bin bir tonunda yerleri sarmış çiçekler, ağaçlar, ağaçlardaki çiçekler, su sesi, Güneşin sevecen ılıklığı, uzaktan gelen kuş sesleri ve en ilginç yanı kimsenin etrafta olmayışı... Sanki tüm bahçe terk edilmiş ona özel bırakılıp unutulmuştu.
Meyve vermeye hazırlanan ağaçların arasında ilerlerken bir an duraksayıp etrafına bakınacaktı sanki biri onu izliyormuş hissine kapılmıştı.
“Kim olabilir?”
Resim: slevinaaron.deviantart.com/art/Ophelia-II-391191901 by slevinaaron.deviantart.com/
------------------------------------------------------------
Europa’da gün ilerlerken Dünya’da yine gece olmuştu. İstanbul şehrinin uyumayanlarından biri de elbette Planck’tı. Otuzlu yaşlarını tamamlamış olan, sayısız librettosu bestelenip operalaştırılmış, operetlere kaynak olmuş bu adam düşünceler içindeydi şimdi. Gecenin içinde, Devlet Opera Balesi’nin oynadığı klasikleri inceliyordu. Opera binasındaki küçücük ofisinde “Don Giovanni” dinleyerek, dünyalarının sonunun ne kadar yakın olduğunu bilmenin korkutuculuğunu bir kez daha yaşıyordu.
Oysa Ruby daha bir çocuktu, kendisi değil O’nun yaşaması için her fedakârlığı yapmaya hazırdı. Ruby’e güçlü görünmeye çalışıyordu. Acaba yakın dostu Centauri’nin aklındaki plan onları kurtarabilir miydi? Ümitsiz olmak için erken derken odayı terk edecekti, aynı anda odadaki tüm ışık ve ses kaynakları kapanacak koridor aydınlanacaktı. Büyük sahneye doğru yönelen adamın her adımında onlarca nota gizli gibiydi. “Bunun librettosu yazılmalı Sam”.
Yardımcı sistem cevap verirken kısık bir ses kullanıyordu: “Elbette zaman kalırsa Planck”
Büyük sahneye localardan birinden baktığında yüzünde bir gülümseme belirecekti: “Şunlara bak ne kadar yıldır oynansa da ümit dağıtan bir müziği yaşatıyorlar.”
Sam yanı başındaki koltuğa yerleşmiş, ayakta izleyen Planck’a: “Evet bu oyunun bağımlılarından biri de benim sanırım…”
“Bugünlük yeterince dinledin sanırım Sam.”
“Ama ama en sevdiğim kısmı…”
“Çıkıyoruz Sam.”
Müzik: Sihirli Flüt- Ein Mädchen oder Weibchen www.youtube.com/watch?v=ElZcW4olcyA
Arkalarında müziğin dünyası önlerinde gerçekler… Belki Yüzyıl Öncesi kafesine uğramanın zamanıdır. Bir başka müzik için.
Resim: th06.deviantart.net/fs70/PRE/i/2013/042/2/6/the_magic_flute_by_clumsyblunder-d5ukhh1.jpg
--------------------------------------------------------------------
Titan’da da gecenin içinde biri vardı. Prokofiev, görüntülü gazetesindeki başarılı yazısı sonucunda, gün boyu tebrik mesajları almıştı. Ayrıca kendine bu kadar güvenerek yazdığına göre elbette bildiği bir şeyler olduğu konuşuluyordu. Başı belaya girebilirdi. Özellikle Ada ile bağını bilenlerden çekiniyordu.
“Ada bir süre, şifreli hattı kullanalım, dikkat çektiğim için sana zarar gelmesini istemiyorum.” Derken Ada’nın endişeli yüzünde hafif gülümsemeyi kaçırmayacaktı elbette. Devam etti: “Bu işten kurtulduğumuzda yenidünyamızda hak ettiğimiz zaferimizi kutlayacağız, tüm dostlarımızla.”
Ada en çok dostlarımızla kısmına takılacaktı: “Sence Centauri kimseyi geride bırakmamak konusunda ikna edebilir mi dostları?”
Bağlantının sonlanmasına sebep olan bir şey olacaktı o anda.
“Bağlantı sağlanamıyor.”
“Bağlantı sağlanamıyor.”
“Bağlantı sağlanamıyor.”
Prokofiev’in sesi uzaklara uzaya gider gibi olacak, görüntüsü dijital kirlilikte kaybolacaktı. Bunun sebebi hemen haberlere yansıyacaktı.
“Neler oluyor?” herkesin bir ağızdan sorduğu soruydu. Prokofiev de yapay zeka sistemine bunu yöneltecekti:
“Salieri neler oluyor? Hatta girenler mi oldu?”
Yardımcı sistem, hologram görüntüsünde hafif bir dalgalanma sezilirken konuşacaktı: “Bağlantı kurmak imkânsız Prokofiev. Güneş’teki nükleer patlamalar çok sıra dışı ölçüde arttı. Saatler sürecek kopukluğun başlangıcı olduğu düşünülüyor.“
Adam oldukça kaygılı: “Ama daha sonra görüşme şansımız olacaktır herhalde. Sıra dışı ölçüde ha? Tüm değerleri görmeliyim Salieri.”
“Elbette görebileceğiniz bilimsel çevrelerin raporları güçlü network yapımız sayesinde ekranınızın sağ alt köşesinde açılmayı bekliyor.”
“Salieri sen bir numarasın, bunu sezmen harika, anında bu bilgiyi herkesten önce sağladığına eminim.”
“Elbette, biraz müzik?”
“Ada’nın seçtiği bir şarkı olsun.”
“Ada Curie’nin listesinden bir şarkı seçmişti bağlantı kopmadan önce paylaşmıştı. Ada’nın da seçimi...”
“Dinleyelim.”
Ve müzik başladığında, raporların içine gömülen pek çok kişi vardı.
Müzik: Röyksopp – Vision One www.youtube.com/watch?v=cUgktUe6q2s
Resim: dna-1.deviantart.com/art/Vega-Conflict-Hologram-399896511
------------------------------------------------
Botanik Bahçe’sinde uyku ile uyanıklık arasında… Hislerinde yanılmadığını anlamak için fazla beklemesi gerekmeyecekti.
“Curie bu sen olmalısın, inanılmaz.”
Bu sesi tanıyordu ve ayrılığın acısından hayal gördüğünü düşünüyordu genç kadın. Hemen yakınındaki kapalı seranın yan tarafından geliyordu bu ses. Önce meraklı gözlerle seraya adımlarını attı. Ve en kestirme yoldan serayı geride bıraktı. Ve oradaydı. Şimdi yapay bir gölün içine uzanan çıkmaz yolda ilerleyecekti. Yolun sonunda pervazlara sırtını yaslamış rahat bir biçimde onun gelişini izleyen bir hologram görüntüsü vardı. Ve bu elbette Centauri idi.
“Sen, evet sen… Bunu nasıl gizledin, niye bana bunca acıyı çektiriyorsun.”
“Öyle olmalıydı Curie, senin güvenliğin, benim planım için.”
“Planlarında, bizim için bir şeyler vardır umarım.” Bunu söylerken hologramın yanına ulaşmıştı. Dirseklerini pervaza dayamış, göle bakıyordu. Hologram ise kıpırdamamıştı bile yanıtladı Centauri:
“Botanik bahçesinde bir buluşma, bundan iyisi ola…”
“Olabilirdi, sen hala burada olabilir, planın kabul edilmiş olabilirdi. Ya da Güneş bize daha çok zaman izin verebilirdi.”
“Başaracağız Curie, heyet ile görüşmem çok yakın. Senin için geleceğimi söylemiştim.”
Bu sefer yanındaki hologram’a dokunmak istercesine yanına bakan Curie:” Dondurulup beklemeyeceğimiz, insanlıktan çıkmayacağımız, yaşayabileceğimiz bir planın var. Biliyorum başaracağız.”
“Bundan iyisi olamaz Curie, hepsini hesaplıyorlar ve bundan iyisini bulamayacaklar. Beni soranlara güvende…”
Tam o anda hologram kaybolacak, ses dijital bir uyarı mesajına dönüşecekti:
“Bağlantı sağlanamıyor.”
“Bağlantı sağlanamıyor. “
“Bağlantı sağlanamıyor.”
Şimdi her şeyi kaybettiğini düşünen Curie, son dakikaları olduğunu düşünüp göle tekrar bakarak:
“Belki bu seni son görüşümdü Centauri.”
Resim: bosslogic.deviantart.com/art/Gaia-Desktopography-2012-334481505 by bosslogic.deviantart.com/
---------------------------------------------------------------
İnanılmazdı. Herkes, kurtulmayı umuyor olmalı diye düşünmesine sebep olan bir müzik yayılıyordu köşedeki kafeden. Sadece müzik değil kaldırımlara kadar taşan cıvıl cıvıl insan sesleri, küçük dans alanında kendini müziğe kaptırmış çiftler.
Muzik: Felix Samuel, The Orquesta Mission – Cachita
Burada biraz daha kalmanın karşı konulamaz arzusunu hisseden Planck boş bir masa bulamayacağını anladığında sokakta bir ileri bir geri iki tur atacak insanları izleyecekti. Onun yer aradığını hemen anlayan garson:
“Bugün neler oldu bilemiyorum, herkeste bir umut, sizin için boşalan masayı ayırdım, buyurun efendim.”
Planck kendisinde bu umudun varlığını sorgulamadan önce garsona teşekkür etmeliydi:
“Çok teşekkür ederim. Yüzyıl Öncesi Kafesi’nde bulunmak beni mutlu etmiştir. Umut mu, onu göreceğiz.”
Garson, çağıran masalardan birine giderken; “Umut var planları dinlemelisiniz.” demeyi ihmal etmeyecekti. Aslında herkesteki bu sarhoşluğu anlamakta zorlanıyordu Planck, Sam’a danışmanın vakti gelmişti.
Müzik: Marina LaValle, Felix Samuel, The Orquesta Mission – Y Tu Que Has Hecho
“Sam lütfen konuşmaların içinde neyin umut olduğuna dair veri toplar mısın? Herkes çıldırdı m burada?”
Yardımcı sistem yanıt vermekte gecikmeyecekti:
“Şu dans eden çifti görüyor musunuz Planck?”
“Gerçekten mutlular.”
“Öyle. Kimseden gizlemedikleri bir şey var. Benim dinlediğimi bile bile aralarında konuştular.”
Tam bu sırada garson geri gelecektir: “Siz pek mutlu değilsiniz, bilmenizi isterim. Bilim Dairesi açıkladı, yeterince zaman var belki on yıl. Harika değil mi?”
Planck garsona öfkelenmemek için kendini zor tutarak: “Demek her şeyi hesapladılar, Güneş on yıl daha dayanır yani. Peki, ilk başta niye bize, yıldızımızın kızıl dev olma yoluna gireceğini, şu yaşam süremizde bize bildirmediler?”
Garson, meşgul görünmek ve sorudan kaçmak yolunu seçip, kalabalık bir gruba yer hazırlamak üzere onu yalnız bırakacaktı. Planck yardımcı sistemine soracaktı bu kez: “Şu çift neden bahsediyordu Sam?”
Sam hiç bekletmeden anlatacaktı: “Hvorostovsky’nin harika planının seçilmiş olabileceğini ve bunun süre yeterli olduğu için herkesi kurtaracağının dedikodusunun yayıldığını konuşuyorlardı Planck.”
Centauri’nin yanılması mümkün müydü? Kendi kendini sorgulamaya başlayan herkes böyle başlıyordu, elbette bunu kolaylaştıran birileri vardı. Planck sessizliğe gömülecekti.
Resim: www.deviantart.com/art/CAFE-IN-THE-OLD-CITY-LEONID-AFREMOV-308514103 by leonidafremov.deviantart.com/
-----------------------------------------
Sessizce düşünürken hiç beklemediği bir müzik ve bir grup yeni gelen ile karşılaşacaktı. Gece ilerledikçe daha neler göreceğim demekten kendini alamıyordu.
Müzik: Dooley Wilson – Medley (It had to be you / Shine)
“Sam bu müzik ve şu gelenler.”
Sam yanıtlar: “Tam savaş zamanı gibi. Şimdi, arka taraftan Rick’in çıkacağını söyleseler inanırım Planck.”
Planck aklındaki sorulara rağmen espriye karşılık verecekti: ”Ya da Centauri’nin.”
Sam kahkaha atabilirdi ve bu onca kahkahanın iççinde kaybolurdu: “Ciddi meselelere gelirsek…”
“O evet Dünya Bilim Dairesi’nden bunlar. İddiaya girerim, kutlamaya gelmişlerdir. Leopold’un adamları hep böyledir. Eminim şimdi Leopold da Paris’te bir kafededir.”
Sam biraz tedirgin: “Sizce, yalan söylüyor olabilirler mi?”
Planck omuz silkerek:” Hııh! Elbette yalan söylüyorlar. Şunlara bak ne kadar da kendilerini inandırmışlar.”
İçkiler birbirini takip eder ve sonunda Planck’ın varlığını fark eden Bilim Dairesi ile ilgili haberleri ile ün kazanmaya başlayan bir kadın yazar izin isteyip masaya gelecektir.
“Gellhorn, opera ile ilgilendiğini bilmiyordum. Sanırım masayı karıştırıyorsun. Haberler onlarda…” derken kadehini ona kaldıran Bilim dairesindekilere yapmacık bir gülümseme ve aynı şekilde yanıt verecekti. Planck’ın onlarla konuşmak için acelesi yoktu.
Gellhorn ilgisini çekenin şüpheciliği olduğunu anında söyleyecekti. “Buradayım çünkü senin şüphe ettiğini biliyorum. Haberleri almışsındır, koskoca bir on yıl var.”
Planck tam konuşacaktı ki kendini tutacaktı. Ve Gellhorn bunu fark edip: ”Elbette geceyi mahfeden olmak istemiyorsun.”
Bu sefer Planck: ”Sen de benim kadar ve belki daha fazla bunların oyunlarını biliyorsun. Bildiklerinin yüzde birini anlatmak, çarpıtmak, farklı sonuçların ortaya çıkması…”
Gellhorn sürdürür: ”Yazılıp tekrar yazılması gereken hikâyeler. Biliyorum Planck, seninle bunları konuşmak için yanına geldim. Senin geçmişte Yüzyıl Öncesi Kafe’sinde sohbetlerine hayran kalmıştım. Çok kişiyi tanıyorsun ve…”
Müzik: Dooley Wilson – Knock on Wood
Planck, Gellhorn’un araştırmacılığını takdir ederek: “Demek karşı tarafın ne düşündüğüne önem veriyorsunuz Gellhorn. Bu aralar Centauri ile doğrudan görüşme şansım olmadı.”
Gellhorn:”Bunu ayarlayabilir misiniz Planck, gerçek adına.”
Planck bu sefer yeni şarkıya uygun kahkahasını esirgemeden: “Şansımız varsa olabilir Gellhorn, gerçeğin ortaya çıkması adına.”
-------------------------------------------------------
Gellhorn’un ün konusunda takıntılı olduğunu söylemek mümkündü. Hep birinci elden karakterleri kullanır, onların konuşmalarını hikâyeleştirirdi. Bu hikâye ise hepsinden daha fazla ses getirecekti. Planck onun kendisine gösterdiği ilgiye sırf bu yönden bakmak istemiyordu. Olan biten her ne ise bunun dışında kalabildiği, gözlemlerinin hep doğru çıktığı için kendisine önem verdiğinin farkındaydı.
“Söyle Gellhorn, uzun zamandır uğraştığın hikâye nasıl gidiyor, bu olaylar patlak verince rafa mı kaldırdın?”
Gellhorn etrafında onları dinleyen olup olmadığına bakınacaktı bir süre. Sır vermek istemez bir tavırla öylece bekleyecekti. Yeni içkisini aynı garson masaya bırakacaktı.
Planck meraklı biri olmasa da bir şeylerin farkında olmak da isterdi. Ona bir anlaşma önerecekti:
“Duydum ki Eris gezegeni ile haberleşmelerin üstündeki geçici yasak kaldırılmış, her şey normale döndüğüne göre elbette.” Bu kısmı garsonun duymasında sakınca yoktu. Hemen söze karışacaktı garson:
“Evet Planck, mutlaka gideceğim yerlerden biri diyemem.” Espriyi öyle yüksek sesle yapmıştı ki birkaç masa ötedekileri bile güldürmeyi başarmıştı.
Planck garsonu kovalarken: ”Şimdi içkimi tamamladım Gellhorn kutlamaya devam mı edeceksin yoksa opera binasındaki ofise yürüyüşümde bana bir şeyler mi anlatacaksın?”
Gellhorn bir an kararsız ayağa kalkıp kafeyi terk eden adamın peşinden bakacaktı.
“Sam hesabı ödedin değil mi?”
“Her zamanki gibi Planck… İzleniyorsunuz.”
Yürümeyi bırakıp karşı kaldırımda onu takip edene baktı ve sakince: “Evet Gellhorn hikâyeyi dinlemek için sabırsızlanıyorum.”
Karşıya geçen kadın anlatmaya başlayacaktı:
”Hepsi yıllardır şüphe ettiğim gibiydi. Nano teknoloji. İnanmak istediklerini, mutlu edenleri, rüyaları, korkuları, kâbusları her türlü akıl oyununu kontrol etmeye yarayan bir teknoloji.”
Planck anlam vermekte zorlanarak: “Neden söz ediyorsun Gellhorn, aklımızı kontrol mü ediyorlar?”
Gellhorn biraz sinirli: “Bir cümle ile açıklamak güç Planck. Dinlersen anlatacağ…”
O sırada sokağın o kısmını aydınlatan ışıkta bir dalgalanma olacaktı, Planck endişe ile fısıldayacaktı:
“Tek kelime etme, hızlı yürüyeceğiz.” Sonra yüksek sesle: ”Elbette Gellhorn, çalışmanızın opera konusunda çığır açacağına eminim. Şimdiden canlanıyor. Botanik Bahçesi’nde âşıklar harika.”
Gellhorn da yüksek sesle: “Elbette yanımda bir taslak getirmiştim.”
Planck:”Ofiste incelemek isterim” derken adamın siluetini görecekti. Bu sefer tam ters yönde hareket ediyorlardı. Bugün için şanslıydılar. Planck fısıldayarak:
“Centauri ile konuşmanı sağlayacağım.”
Resim: www.ebay.com/itm/CITY-TOWN-ORIGINAL-PAINTING-OIL-STREET-RAINY-COLORFUL-RED-REFLECTIONS-ART-TEXTUR-/221310903134?pt=Art_Paintings&hash=item338728635e
I. Bölüm Sonu
II. Bölüm
Sina, Eris’le bağlantı sağlamak ile uğraşmayı sürdürürken haberleri alacaktı: Şimdi anlıyorum Curie haberleri dinle:
“Bilim Dairesi Europa sorumlusu Hvorostovsky, planına destek ararken önemli bir açıklama da yaptı. Güneş’teki tehlikeli hareketliğin en az on yıl süre ile kendilerini etkilemeyeceğini bildirdiler. Ayrıca Eris gezegeni ile iletişim yasağı kaldırılmış bulunuyor. Ancak şu anda Güneş aktivitesi birkaç saatliğine bağlantı sorununa sebep oluyor. Hvorostovsky’e sorduk: Bu aktivite kötüye yorumlanabilir mi?”
“Elbette ne düşündüğünüzü biliyorum. Sizi temin ederim bu geçici bir durum. Bizim şimdi bunları bırakıp panik havasından kurtulmak ve sürekli olarak hazırlığımızı yapmak gibi önceliklerimiz olmalı.”
Curie Sina’ya ne kadar canının sıkıldığını söyleyecekken: ”Sina bu adamı duymak dahi istemiyorum.”
Sina gerekli haberi iletmenin önemini bilerek: ”Bilmeniz gerekir diye düşündüm.”
“Elbette Sina.”
Bu sırada kanalı kapatmasından önce bir reklam duyulacaktı:
“İnanılmaz bir dakika bekler misin Sina?”
“Elbette Curie, opera için beklerim.”
Amadeus - www.youtube.com/watch?v=L7q_rkOR6dU&list=PLCD8C6D582646EDEE
Curie reklamda dostu Planck’ın yeni yorumu ile yüz on senelik filmi çevirmelerinden etkilenmişti. Eski filmin fragmanı yayınlanıyordu ve bu şu anda izlenebilecek tek şey olmalıydı. Botanik bahçesinde etrafta kimseler yok iken fragmanı izleyecekti.
“Hayatımız bölünmeseydi, şimdi Centauri ile Amadeus’un yeni versiyonunu izliyor olacaktım Sina.”
Yardımcı sistem Curie’yi neşelendirmek için: “Zaman olduğunu söylüyorlar.”
Curie dayanamayarak: “Hvorostovsky’nin soğuk bölmelerine hapsolmayacağım. Ada ile konuşmalıyım.”
-------------------------------------------------------------------------
Centauri’nin Eris’deki otel odasında botanik bahçesi görüntüsü kaybolmuştur. Neler olduğunu anlaması fazla uzun sürmeyecektir:
“İşte başlıyor.”
Bu sözünü, kimsenin duymamasından memnun mu olmalı yoksa tüm Güneş Sistemine ilan edemediği için üzülmeli miydi? Her şeyi boş vermeli miydi? Haberler ulaşmakta gecikmemişti.
“Demek Hvorostovsky önde gidiyor, oysa planının işlemesi imkânsız.”
Yeni maddeyi vermekten geri duracak mıydı? Hırslarının, güzel olanın uygulanacağı dev yaşam alanları olan gemiler hayal olmakta olsa bile, bir anlaşma için hala şans olabilirdi. Heyet ile görüşmesi belli ki bu çerçevede olacaktı.
Oteldeki yardımcı sisteminden, isteğini söyleme zamanı gelmişti:
“Casablanca Rick’s Cafe olsun. Cafede bir masa istiyorum. Yazık ki Europa veya başka gezegenlerden kimse olmayacak. Bakalım kimler gelecek.”
O sırada odanın iç mekânı bir anda öylesine değişecekti ki, derinlik kazanacak açılan pencereler kapılara dönüşecekti. Sadece Rick’s Cafe Americain yazan kapıdan içeri girmek kalacaktı.
Müzik: Juke Box Saturday Night Soundie Glenn Miller www.youtube.com/watch?v=GK72A_eV8Lg
İkinci Dünya Savaşı’ndan bir müzik çalınmaktadır. Herkesin sorunları olsa da gece Cafe’nindir. Centauri’yi karşılayan garson yerini gösterir. Tam da erken geldiğini düşünürken kapıdan girenleri görür. Bunlar heyetten Giuseppe, eşi ve iki üye’dir.
Etrafına baktığında şaşırtıcı olan Eris Bilim Dairesi Başkanı’nın da mekânda olmasıdır. Rick’in kendisi olmasa da aynı ismi taşıyan cafe sahibi onunla ilgilenmektedir.
“İyi ki gelmişim, birkaç saate kadar bağlantı sağlanırsa Curie’yi buraya davet edeceğim.” derken piyanonun yanından geçmektedir Centauri.
Resim: Casablanca (1942)
---------------------------------------------------------
Sina, Ada ile bağlantı sağlamak üzere iken Curie onu durduracaktır:
“Bir dakika bekle Sina. Şu uzaktan gelen müzik, sanki hiçbir derdimizin olmadığı zamana ait... Bağlantıyı beş dakika erteler misin?”
Müzik: Javier Navarrete – One Thing You Must Know
“Elbette Curie.”
Curie Botanik Bahçesi’ndeki kamelyalardan birinde, bir grup müzisyenin olduğu yere doğru yürüyecekti. Şimdiden birkaç çocuk etraflarında toplanmıştı. Yeni çalıyorlardı. İkinci parça birincisini aratmayacak cinstendi.
Müzik: Javier Navarrete – Life Shouldn't Be This Perfect
Tüm dünyayı unut Curie der gibiydi. Tüm dertlerini bırak, istediğini yazan biri gibi mutluluğu hisset. Kimseler seni sormasın, kimse peşinden gelmesin, kimse bir şey beklemesin… Son düşündüğünü Sina’ya söyleyecekti.
“Kimseler beni sormasın, kimse peşimden gelmesin, kimse bir şey beklemesin…”
Sina: “En azından bu sürede seni yalnız bırakıyorum sevgili Curie.”
Curie yüzünde acının kalıntılarını silen bir gülümseme, yeni umutlarla müziğin dinginliğini yaşamaya başlayacaktı bile. Kimseyi düşünmeden, kimseler onu sormaz iken, kimse peşinden gelmezken ve kimse bir şey beklemez iken.
Resim: www.deviantart.com/art/The-Midnight-Garden-30901663 by arwensgrace.deviantart.com/
---------------------------------------
Ada uzun yorucu gecelerden sonra, Europa gününü geçirirken aklında yeni haberler dolaşıyordu. Nasıl olur da Centauri yanılmış olabilirdi. Bu işte bir iş vardı. Mantığına göre Centauri bu şekilde kariyerini tehlikeye atmazdı, ayrıca bu bilgilerin şimdiye kadar gizlenmiş olması Centauri’nin haklı olduğunu gösteriyordu. En kısa zamanda Centauri ile görüşmeliydi. Ona ulaşmanın yolu Curie’den geçiyor olabilirdi, zaten Güneş’teki patlamalardan dolayı gezegenler arası iletişim imkânsız hale gelmişti. Şanslıydı ki Curie hala Europa’daydı.
Yardımcı sistemi Colossus, Curie’nin durumu hakkında bilgi verdi: “Şu an meşgul olduğu bildiriliyor.”
Ada biraz üzgün: “Demek kimse ile görüşmüyor Colossus, ama yenilmedik, yakında her şey ortaya çıkacaktır.”
Birkaç dakika yalnızlık aslında kötü fikir değildi Ada isteğini yardımcı sistemine bildirdi: “Bağlantı imkanı olursa Centauri, Prokofiev ve görüşmek isterse Curie ile görüşmek isterim. Onun dışındakilere şu fon müziğini çalarsın.”
Şarkının ismi söyleyecekti: “Thin Lizzy - Don’t Believe a Word.”
Muzik: Thin Lizzy - Don’t Believe a Word www.youtube.com/watch?v=ZaGNAL_u-SU
Hatta Hvorostovsky vardı ve müzik kulaklarını tırmalar gibiydi. Kızgın bir şekilde hattan ayrılacaktı.
Ada kendisi için başka bir Thin Lizzy şarkısı seçecekti:
Muzik: Thin Lizzy – Still In Love With You www.youtube.com/watch?v=XsIubn5Pp6s
Şimdi evinde sırtüstü uzanmış düşünüyordu. Haklı olmaktan çekinmeli miydi? Felaketi yakınlaştıracağını, Bilim Dairesi’nin yalan söylediğini bile bile haklı olduklarına emindi. Geçen zaman aleyhlerineydi. Ama orada öylece beklemesi gerekiyordu:
“Like a Colossus. Onların karşısına bir Colossus gibi dikileceğiz.”
Yardımcı sistem, adının geçtiği için ilgili: “Elbette Ada.”
Resim: www.deviantart.com/art/Different-world-different-time-174620111 by caucasian-eagle.deviantart.com/
-------------------------------------------------------------------
Rick’s Cafe’de, o akşam pek çok kişi ile tanışacağından şüphesi olmayan Centauri, garson tarafından ortalardaki masalardan birine yönlendirilmişti. Masada yerini almasından sonra şef garson devreye girecekti:
“Hoş geldiniz, bu akşam için size içecek olarak ne ikram edebiliriz Centauri?”
“Evet, bu Eriste ilk gecem ve …”
Tam o sırada bir başka garson, şef garsonun yanına gelip bir şeyler fısıldayacaktı. Şef garson bekletmeden Centauri’ye tekrar dönerek:
“Çok özür dilerim, ancak ne içeceğiniz konusunda, ilerdeki masadan bir jest yapmak istemişler. Şampanya.”
Masaya getirilen buzlar içindeki şampanyayı kabul eden Centauri doldurulan kadehini kaldırıp teşekkür edecekti. Bu tabii ki Guiseppe idi. Eski günleri düşünmesi fazla zaman almayacaktı Centauri’nin.
“Başka bir isteğiniz olursa…” şef garsonun bundan sonra söylediklerini duyamayacağı geçmişe sürüklenecekti Centauri. Müzik de buna yardımcı olmuştu:
Muzik: www.youtube.com/watch?v=nZ6yQgBvuoI "Have Yourself a Merry Little Christmas"-Frank Sinatra
Bundan yaklaşık bir sene önceydi, yeni yıl kutlamalarında dostlar arasında ne kadar mutluydular. Europa’da gezegenler ötesinden gelmiş dostları toplamışlardı. Curie ile onları karşıladıkları gece şimdi tamamen gözünün önündeydi. Evlerinde yeni yıl toplantısında kimler yoktu ki: En güzel hediyeleri ile Ada, Titan’dan gelen Prokofiev, kapıdan ilk girenlerdi. Sonra Noel ağacının altına toplananlar, Dünya’dan sırf onlarla buluşmak için gelen Planck ve neşe dolu kızı Ruby nasıl da mutluydular.
Zehra’nın geçen sene seçtiği müzik işte bu cafede çalanın aynısıydı. İşte Centauri’ye mutluluğun, yaşanılan güzel anların müziği ne deseler, hep cevap vereceği ilk bu şarkılar olacaktı.
elvenstories.com//index.php?topic=14.msg153#msg153
-----------------------------------------------
III.Bölüm
Sesimdeki güven
Curie’nin yalnız kalma isteği, yerine geldikten bir müddet sonra Sina tekrar görünecekti. Yardımcı sistem yüzünde gülümseme, tatlı dille yaklaşacaktı Curie’ye:
“Sevgili Curie yalnız kaldığın zaman umarım sana iyi gelmiştir. Şimdi zamanlanmış bir iletin var okumam için birkaç gün önce hazırlanmıştı.”
Curie dalgın dalgın: “Sina sanırım… Neyse mesajı okur musun?”
Sina birkaç saniye bekledikten sonra:”Elbette”
“Sesimi özlemiş olabileceğin düşüncesi ile yardımcı sistemine, bu anıyı bırakıyorum.”
Curie kayıtsız: “Centauri’nin sesi olmalı. Şimdi biter rüya ve tekrar yalnızlık.”
Müzik başlar: 3 Doors Down Here Without You www.youtube.com/watch?v=kPBzTxZQG5Q
“Curie senden uzaklarda olmamak için neler vermezdim. Ve şimdiye kadar beni anlamış olmana, güveniyorum. Sesimdeki güveni hissedebiliyor musun? Bu sensin Curie, bana güvenmeyi öğreten. Şimdi sıra sende… Yıkım veya değil hiçbir şekilde yaşayacağımız zamanları çalamayacaklar. Planımda bir hata yok ve Curie bunu başardığımızda, dostlarla bir arada yeni yıldızımızda içkilerimizi yudumlayacağız. Unutma sevgili, senin bana neler ifade ettiğini anlatamam; onun için şimdi bir güzel düşünce tut ve sesimi hatırla.”
Curie bu sefer gözyaşına hâkim olamamıştır: “Güveniyorum.”
Resim:
--------------------------------------------------
Tüm Güneş Sistemi, iletişim sorunu ile karşı karşıya kalsa da haberler yayılmaya devam edecekti. Acaba sonları Bilim Dairesi’nin öne sürdüğünden daha mı çabuk gelebilirdi? Herkes Bilim Dairesi ile adı geçen kimi bulabilirse, bunu soruyordu.
Ve forumlarda tekrar hareketlenme başlamıştı, şimdi her gezegen yalnız başına kalmış gibiydi. Europa’da biri bu boşlukta salonunda bir ileri bir geri dolaşıyordu. Manzara olarak seçtiği Dünya’nın mavisini özlediğinden olsa gerek Ay’dan canlı görüntüleri idi.
Evet Ada, tüm iletişimi dondurmaktan vazgeçecekti:
“Colossus, Europa Bilim Dairesi’ni takip eden forumlara bir daha bakalım. Son bir saat ve şimdi arama kelimeleri seçiyorum: Güneş ve yalan.”
“Elbette Ada: Sonuçlar ekranda.”
Ada Dünya manzarasına oturduğu koltuktan bakmayı bırakıp, önünde belirten ışıktan ekrana göz atacaktı. Beklediği gibiydi kimse Bilim Dairesi’ne inanmıyordu, oysa birkaç saat önce çocuklar gibi mutluydular. Kandırıldıklarını düşünmeleri için her şey bir aradaydı.
Ada sesli komutunu verecekti:
“Benim imzam ile forumlara şunu yaymanı istiyorum Colossus.”
“Dinliyorum Ada.”
“Kandırıldığınız açık, ancak bu gösteriyor ki yeniden kandırılma ihtimali var. Bu yüzden Bilim Dairesi’ndeki bazı malum kişilerin nasıl bir oyun oynadığını ortaya çıkaracağız.”
Colossus mesajı yayarken, Ada tekrar Dünya’ya bakıyordu. Yerinde duramaz bir hali vardı genç kadının ve şarkı seçimi yapacaktı:
Müzik: Theatre of Tragedy - Universal Race www.youtube.com/watch?v=qu2k-r5DF6s
------------------------------------------------------------------
En iyisi biraz dolaşmak diye düşünmesine sebep olan Prokofiev ile görüşememesiydi. Ada, bu sefer gerçekten kendini özgür hissediyordu. Bilim Dairesi’nde işine devam edip edemeyeceği bilmiyordu. Ama bildiği Centauri’nin haklı olduğuydu.
Ve Europa’nın gece yüzünde hayat, belirsizliklerin içinde yüzenlere hala eğlence sunabiliyordu. Uzun süredir uğramadığı bir kulübe gidecekti Ada.
“Colossus, kontrol eder misin, gece kulüpleri…”
“Şimdilik en yakın ve arkadaşlarınızı göreceğiniz Daft Punk.”
“Ne bekliyoruz!”
“Ama hattakiler?”
“Şanslarına yarına görüşmek varmış.”
Ve Ada Daft Punk’a ulaştığında müzik dışarıdan duyulmaktadır. Crescendolls oradadır, şarkılarını tamamlamışlardır. Ada’nın sıkı dostluğunu unutmamış olacaklar ki içeri girer girmez, Stella onu karşılayacaktır. Ona eşlik eden Shep herzamanki karizmatik gülüşü ile Ada’yı karşılar.
“Siz ikiniz beni unuttuğunuzu söyleyeceksiniz diye düşünüyordum.”
Stella’ya yaklaşan arkadaşları Erica, onlara bakarak, biraz da numara yaparak: “Bu bayanı tanıyor muyuz Shep?”
Adam gülerek: “Şu ünlü isyankarı mı? Hani Bilim Dairesi Başkanına kök söktüreni mi?”
Ada biraz utanmış: “Demek izliyorsunuz.”
Erica: “Bizim dostluğumuz unutulmaz. Hadi gel bara gidelim.”
Adanın elinden tutuğunda, şarkı değişmiştir bile…
Müzik: Daft Punk ft. Pharrell Williams "Lose Yourself to Dance" www.youtube.com/watch?v=NF-kLy44Hls
Resim: www.deviantart.com/art/c9rcle-336264470 by ianllanas.deviantart.com/
------------------------------------------------
“Demek kendini göstermen için felaket olması gerekiyormuş.” Octave, Stella, Erica ve Ada’nın yanına yaklaştığında lazer gösterisinden bir an tanıyamamış olduğunu fark ederler.
“Şey ben çok çalışıyordum biliyorum, sizi biraz ihmal ettim.” Ada suç işlemiş gibi başını eğecekti ki, Octave çenesine dokunup:
“Duymamış olayım çocuk, Prokofiev’den ne haber.”
Ada: “Yazılarına devam ediyor, keşke Europa’da olsaydı.”
Erica: “Zaten az vaktimiz kaldığına göre, susuzluktan ölmeden önce şu bara gidebilir miyiz?”
Ada ve Octave kahkaha ile karşılık verirler…Stella sessizliğini korur her zamanki gibi, onlarla gidecektir…
“Yol göstereyim.” Diyecekti adam. Octave uzun boyu ile yolu, kalabalıkta rahatlıkla ayırt edilebiliyordu.
“Beni izleyin,” yanıp sönen ışık gösterisinde şarkı değişecekti şimdi.
Müzik: Ellie Goulding - Burn www.youtube.com/watch?v=CGyEd0aKWZE
Bar’a ulaştıklarında, Octave beklenmedik bir şey yapacaktı. Barmaid yaklaşırken barın arkasına geçip şöyle diyecekti: “Bu üçünün içkilerini ben hazırlamak isterim.”
Barmaid: “Özel insanlara özel muamele yani…”
Octave gülerken “Aynen.”
Barmaid: ”Seninler.”
Erica biraz şaşkın biraz memnun: “Daft Kokteyl.”, Ada: “Aynısından mümkünse”, Stella başıyla onaylar…
Ve Octave keyboard’taki marifetli ellerini bu sefer barda gösterecekti. Ve bunu kaçırmayan dj ışıkların Octave’ı göstermesini sağlayacaktı bile.
Herkesin gözü üstlerindeydi işte, “Ve bu keyboard’tan daha zor değil” derken bardaklar hazırlanmış, kokteyl karışıtırılıyor, numaralar yapılıyordu bile.
Ada: “Sen bir harikasın, kimse yakın zamanda söylemiş miydi?”
“Yüz kişiden fazlası buraya bakarken mi söylüyorsun bunu Ada?”
Kahkahalar…
---------------------------------------------------
Barda yanlarında içkisini yudumlayan otuz- otuz beş yaşlarındaki adam küçük gösteri bittiğinde Octave’a şunları söylerken doğruca Ada’nın gözlerine bakmaktaydı:
“Hiç fena değil, ama yeterli mi, bu bayanları etkilemek gibi bir niyetin varsa, daha eğlenceli olmalısın Octave”
Erica rahatsız olmuş olacaktı ki:
“Kes sesini Earl, sanki sen daha iyi bir gösteri yapabilirsin.” derken bir an duraksayıp cevap beklerken, adam sessizlikle içkisinden bir yudum alıp, dj’e gerekli şarkıyı istediği zamanı işaret edecekti.
Müzik: Taylor Swift - I Knew You Were Trouble
www.youtube.com/watch?v=vNoKguSdy4Y
Earl cevaplayacaktı:
“Şarkı bizi çağırıyor Erica, yoksa yanındakilerle tanıştırmayacak mısın?”
Erica kızgınlığını gizlemeyecekti, bu adamda bir sorun vardı, emindi. Ada’ya dönerek: “Bu Earl, Ada seni tanıştırmak bana düştü işte.”
Octave gülmekten kırılacaktı: “Bu şimdiye kadar duyduğum en komik şey, tanıştırdığıma pişmanım der gibi.”
Ada’nın çekindiği belliydi:”Earl, yani bir ünvan gibi mi, Earl?”
Earl şarkının ilerlemesini beklerken: “Kod gibi mi demeliyim… Şimdi dans edebilir miyiz Ada?”
Ada tam ret edecekti ki şapkasını barın üstüne bırakan Earl, gülümseyerek gözlerine bakarak, “Sanırım, dans etmek konusunda Prokofiev’den izin almayacaksın.”
Erica bu sefer gerçekten kızmaya başlamıştı: “Sen, sen…”
Earl tamamlayacaktı: “Bir taneyim.”
Octave: ”Baş belası.”
Adam şarkının devam ettiğini hatırlatırcasına elini Ada’ya uzatacaktı. Ada korkmadığını göstermek istercesine:
“Sanırım, bunda bir sorun yok çocuklar.” Ada’nın içkisini bırakıp Earl’e katılması ve techno’ya kendini bırakması inanılmazdı.
Shep de gelip Stella’yı dansa katılması için kaldıracaktı. Erica, şimdi Earl’ü yakından kontrol edebilecekti. Gözü üstlerindeydi.
Konuşmalar bittiğinde, şarkının konuşma kısımları da bitmişti. Şimdi dans zamanı…
-----------------------------------------------
Yapay zeka
Tamamen dünyanın seslerine, görüntüsüne, hislerine kendini kapatmış olmalıydı. Aklının içinde çalışan bir şeyler olmalıydı ki ona seslenecekti.
-Uyanır mısın?
-Kimsin?
-Ada
- Benim adım da...
-Ada. Biliyorum. Şimdi uyanır mısın? Bir gece kulübünde onca insanın ortasındasın.
-Nasıl, neredeyim? Yani nasıl olur da uyurum, öyle bir yerdeysem.
-Techno müziği duymuyor musun yoksa?
Bu sefer aklındaki sesin yanısıra giderek güçlenen müziği duymaya başlayacaktı.
-Europa'dayım.
-Kimsenin okumadığı bir öyküsün, Ada.
-Ya sen aklımdaki ses. Sana da Ada diyorlarmış?
-Elbette ben yapay zeka.
-Benimle ilgili bir sorunun mu var?
-Evet genç bayan, seni de savunuyorum. Uyan artık.
Ve o anda ışık, lazer oyunları onu uyandırmıştı.
-Ada?
-Gördün doğru söylüyormuşum öyle değil mi? Şimdi gözlerini açık tut, benimle konuşmak istersen Ada diyebilirsin.
… Yüzyıl sonuna kadar devam edilecek. Gelecek mi? Çok yakın…
-Son-
Bilim Dairesi Europa koordinatörü Hvorostovsky’nin, yardımcı sistemi ile konuşması sürüyordu. Yapay zekâ Livius, kısa sessizlik sonrasında Dünya bağlantısını yapıp yapmayacağını soracaktı:
“Efendim, Dünya’dan yine ‘Gizli Hayran’ takma adlı imzası ile bağlantı isteği geliyor.”
“Bir dakika” üstünü ve saçlarını düzeltme çabasına giren Hvorostovsky bunu bitirdiğini düşündüğünde: “Yansıt.”
Odanın içinde bir ileri bir geri yürüyen bir adamın hologram görüntüsü yansıtılacaktı. Adam kızgınca Hvorostovsky’nin yardımcı sistemine seslenecekti: “Sadece beni değil diğer kişiyi de yansıt”
Livius: ”Elbette, belirtilmemiş olsa da şu andan itibaren bağlantısı sağlandı.”
Hvorostovsky, gözlerine inanmakta zorlandı. Dünya Bilim Dairesi Başkanı Leopold, arka planda belirdiğinde, Hvorostovsky bunun bir fırsat mı yoksa kötü haber mi olduğunu bilemiyordu. Aslında düzenli olarak görüşürlerdi ancak bu sefer ‘gizli hayran’ın yanında, onun bağlantısında olması şaşırtıcıydı. Gizli Hayran konuşacaktı:
“Evet, sadece seninle görüşmemin yeterli olmadığı anlaşıldı Hvorostovsky. Şimdi planımızı dinleme zamanı.”
Leopold sözü aldığında “Don Giovanni Planı hakkında konuşmak istiyoruz. Burada savaş sürüyor, sizdeki durum da farksız sanırım. Kimsenin haberi yok öyle değil mi?”
Hvorostovsky nerdeyse kızgın; “Bizden şüphe duymanız için bir şey mi yaptık Leopold?”
Elini çenesi, işaret parmağını yanağına koymuş dinlerken, düşünceli bir tavır takınan gizli hayranın, bu durumla ne ilgisi olabilirdi. Sorusunu sordu: “Don Giovanni operasını tam hatırlamasam da… Haydi beyler artık dökülün nedir bu?”
Leopold kaba bir sesle: “Anlat Hvorostovsky.”
Adam anlatmakta isteksizdi: ”Nano teknoloji ile yapılan savaş. Sunucular var bunlar arasında savaş yıllardır sürüyor. Henüz kazanamadık.”
Bu sefer ‘Gizli Hayran’ yüzüne bir gülümseme yerleştirdikten sonra. “Yaaa demek öyle, kazanamadınız demek. Ne savaşıymış bu.”
Europa’daki devam edecekti:”Nano teknoloji ile üretilen, ordu kodları, şirket kodları, hükümet kodları ya da herhangi bir bileşiminden oluşan yazılımı taşıyan donanımlar. Bunları insan elinin gittiği her yere ulaştırdı savaşanlar. Beyin mekanizmasını çok iyi bilenler bunu 2010’lu yıllardan beri kullanıyordu. Ve sizin savaştan haberiniz bile olmadı.”
Gizli Hayran bu sefer Leopold’a dönüp “Neler anlatıyor bu? Beynimizi ele geçirdiklerini mi ima ediyor?”
Leopold başını iki yana sallayarak: “Yoo yo her an değil, her zaman değil. Kişiye bağlı, ayrıca savaşan sunucuların çoğu artık bize bağlı, onları def ediyoruz.”
“Ayrıntılı dosya istiyorsan Leopold sana sağlayacaktır. Hahaha. Benim derdim Centauri ile, beni meşgul eden bir tek o.” Hvorostovsky, bağlantıyı sonlandırmak için harekete geçecekti ki Gizli Hayran bir şey söyleyecekti:
“İnsanları ikna edebiliriz ama.”
“Olabilir mi? Benim planımı desteklerler mi?”
Leopold ikisine de sert bir çıkış yaparak: “Olmaz, bu bizim ilkemize aykırı. Bizim amacımız etkilemek değil korumaktır, söylesene Hvorostovsky!”
“Europa Bilim Dairesi Koordinatörü olarak insanlığın kurtulması için her şeyi yaparım, iradesi dışında olsa bile.”
Leopold bu sefer çılgına dönmüştü: ”Sizi çılgınlar, her şeyi mahvedeceksiniz, al işte dosyalar” derken Gizli Hayran’ın dosyalara ulaşımını sağlamıştı. Birkaç dakika içinde sessizce görüntülü dosyayı izleyen Gizli Hayran:
“Hayret verici, yani müziğin matematik olduğunu, frekansların kullanılabileceğini biliyorduk ama nano teknoloji sunucuların içimizdeki savaşı… Uçuk… Bilinçaltını kontrol, duygu, düşünce yönlendirmesi, yönetimi hepsi şu küçük oyuncaklarla ha? Ordu bilim dairesi işbirliği ha? Demek kâr demekten başka şey demeyen şirketlerle savaştınız. Başarmış olmanız gerekiyor hala hayattayız.”
“Büyük ölçüde ama şirketler her zaman yeniden savaşa giriyor. Şimdi biz de onlar gibi bir amaç için kullanırsak ne farkımız kalır Hvorostovsky sana soruyorum.” Leopold sitem dolu ses tonu ile konuşuyordu.
Tüm konuşmayı sonlandıran Gizli Hayran olacaktı: “Deneyelim.”
Resim: www.computing.co.uk/
----------------------------------------------------------
Eris, Güneş’in nerdeyse unuttuğu bir gezegeni iken, şimdi insan yerleşimleri arasında en önemlisi haline gelmişti. Güneşi uzak bir yıldız gibi görebildiğiniz bu gezegende, insan teknolojisinin son mucizeleri kullanılmıştı.
En temel sorun olan terraforming başlatılalı yıllar geçse de, buranın şartları pek başarı getirmiyordu. İnsanların kurduğu şehirler koruyucu saydam piramitlerde yer alırdı ve bunlar arasında yolculuk için tüp geçitler mevcuttu. Ancak Eris’te askeri yasak bölgeler vardı. Buralarda üretim yapılıyordu ve çok gizli tutuluyordu.
“Şimdiye kadar.” Yerleştiği otel odasında Eris’in askeri bölgeleri hakkındaki dosyalarını 3 boyutlu gözlüğünden inceleyen Centauri’nin sözleri. Otel odası oldukça basitti, tüm odayı istediğiniz temada tekrar tasarlamanıza yarayan konsol girişin yanında duvardaydı.
“Bir bakalım; Europa olsun, botanik bahçesinden dış mekân, içeriye gün ışığı simülasyonu, çalışma masası, üstünde; depolama birimimdeki listede yer alan kitapların birer kopyası, içki servis barı, şömine, koltuklar, dış mekânın kaybolmasını istediğimde teleskop, yatak ve mum ışığı... Şimdilik ilk aklıma gelenler”
Dijital bir ses cevaplar: “Hazırlandı efendim, yükleniyor.” Birkaç saniyede isteklerin ilk kısmı hemen oluşturulup Centauri’nin küçük odasını donatacaktı bile.
Az sayıdaki eşyasını bir kenara bırakırken, gözlüklerini çalışma masasına bırakıp boş resim çerçevesine Curie’nin fotoğrafını oda yardımcı sisteminden yüklemesi için sesli komut verecekti.
Ve sonunda yine Europa’da gibiydi. Acaba Curie neler yapıyordu. Tüm Güneş sistemi onun peşinde iken düşündüğü bundan başka bir şey değildi.
Müzik: Roxette - Almost Unreal www.youtube.com/watch?v=vaoQEFAl9fE
Resim: www.resimde.com/resim-adelaide-botanic-garden.html
----------------------------------------------------------------
Curie’nin yardımcı sistemi Sina, ona kısa yolculukta eşlik edecekti. Botanik Bahçesi yıllardır orada olmasına rağmen hiç bu kadar ihtiyaç gibi olmamıştı Curie’nin gözünde.
Müzik: W.A. Mozart Concerto For Two Pianos, K. 365; 3rd Movement - Soundtrack from "Amadeus"
www.youtube.com/watch?v=QX59fIdjJXI
“Şimdi anlıyorum Zehra, Botanik Bahçesi’nde insanların ne aradığını. Eve gelenlerin listesini isteyeceğim, şimdilik hoşça kal.”
Zehra yumuşak ses tonu ile yanıtlar: ”Elbette Curie, yardımcı olmak görevim, iyi eğlenceler.”
Curie ise bunun eğlence mi yoksa acı bir ayrılığın kanıtlanması mı olacağını, kendi kendine sormadan edemiyordu. Centauri, Güneş Sistemi’nin bir ucunda kendisi bir ucunda iken eğlenebilir miydi? Ya da her şey yok olacak iken bir şey yapamamanın ağırlığını nasıl kaldırabilirdi?
Şehrin içindeki yolculuk sorunsuz geçse de insanlardaki tedirginlik, korku hissedilebiliyordu. Şeffaf cam bölmeden oluşan yolcu koltuğundaki aracından caddelerdeki telaş apaçık görülüyordu. Yolun yarısına vardıklarında, biraz gün ışığı dışında bir şey istemediğini Sina’ya bildirecekti.
Sina: “Elbette bayan, sizin için Gün Işığı.”
Aracın saydam bölmesine gün ışığı dolacak, bunun dışında başka bir dış görüntüye yer verilmeyecekti. Şimdi gözlerini kapatıp ısıyı hisseden Curie:
“Bu harika, en büyük dostlarımızdan biri Güneş… Ama dur şimdi düşman mıyız? Bu kötülüğü bize yapabilir misin? Affettiğimi söylesem de kurtulmamızı istiyorum.”
Botanik Bahçesi’ne vardıklarında Sina en ışık dolu ses tonu ile Curie’ye bildirecekti: “Europa’nın en güzel yerlerinden birine hoş geldiniz Curie”
Curie araçtan çıktığında bunu nasıl tarif edebileceğini bilemiyordu: Daha girişten itibaren, rengin bin bir tonunda yerleri sarmış çiçekler, ağaçlar, ağaçlardaki çiçekler, su sesi, Güneşin sevecen ılıklığı, uzaktan gelen kuş sesleri ve en ilginç yanı kimsenin etrafta olmayışı... Sanki tüm bahçe terk edilmiş ona özel bırakılıp unutulmuştu.
Meyve vermeye hazırlanan ağaçların arasında ilerlerken bir an duraksayıp etrafına bakınacaktı sanki biri onu izliyormuş hissine kapılmıştı.
“Kim olabilir?”
Resim: slevinaaron.deviantart.com/art/Ophelia-II-391191901 by slevinaaron.deviantart.com/
------------------------------------------------------------
Europa’da gün ilerlerken Dünya’da yine gece olmuştu. İstanbul şehrinin uyumayanlarından biri de elbette Planck’tı. Otuzlu yaşlarını tamamlamış olan, sayısız librettosu bestelenip operalaştırılmış, operetlere kaynak olmuş bu adam düşünceler içindeydi şimdi. Gecenin içinde, Devlet Opera Balesi’nin oynadığı klasikleri inceliyordu. Opera binasındaki küçücük ofisinde “Don Giovanni” dinleyerek, dünyalarının sonunun ne kadar yakın olduğunu bilmenin korkutuculuğunu bir kez daha yaşıyordu.
Oysa Ruby daha bir çocuktu, kendisi değil O’nun yaşaması için her fedakârlığı yapmaya hazırdı. Ruby’e güçlü görünmeye çalışıyordu. Acaba yakın dostu Centauri’nin aklındaki plan onları kurtarabilir miydi? Ümitsiz olmak için erken derken odayı terk edecekti, aynı anda odadaki tüm ışık ve ses kaynakları kapanacak koridor aydınlanacaktı. Büyük sahneye doğru yönelen adamın her adımında onlarca nota gizli gibiydi. “Bunun librettosu yazılmalı Sam”.
Yardımcı sistem cevap verirken kısık bir ses kullanıyordu: “Elbette zaman kalırsa Planck”
Büyük sahneye localardan birinden baktığında yüzünde bir gülümseme belirecekti: “Şunlara bak ne kadar yıldır oynansa da ümit dağıtan bir müziği yaşatıyorlar.”
Sam yanı başındaki koltuğa yerleşmiş, ayakta izleyen Planck’a: “Evet bu oyunun bağımlılarından biri de benim sanırım…”
“Bugünlük yeterince dinledin sanırım Sam.”
“Ama ama en sevdiğim kısmı…”
“Çıkıyoruz Sam.”
Müzik: Sihirli Flüt- Ein Mädchen oder Weibchen www.youtube.com/watch?v=ElZcW4olcyA
Arkalarında müziğin dünyası önlerinde gerçekler… Belki Yüzyıl Öncesi kafesine uğramanın zamanıdır. Bir başka müzik için.
Resim: th06.deviantart.net/fs70/PRE/i/2013/042/2/6/the_magic_flute_by_clumsyblunder-d5ukhh1.jpg
--------------------------------------------------------------------
Titan’da da gecenin içinde biri vardı. Prokofiev, görüntülü gazetesindeki başarılı yazısı sonucunda, gün boyu tebrik mesajları almıştı. Ayrıca kendine bu kadar güvenerek yazdığına göre elbette bildiği bir şeyler olduğu konuşuluyordu. Başı belaya girebilirdi. Özellikle Ada ile bağını bilenlerden çekiniyordu.
“Ada bir süre, şifreli hattı kullanalım, dikkat çektiğim için sana zarar gelmesini istemiyorum.” Derken Ada’nın endişeli yüzünde hafif gülümsemeyi kaçırmayacaktı elbette. Devam etti: “Bu işten kurtulduğumuzda yenidünyamızda hak ettiğimiz zaferimizi kutlayacağız, tüm dostlarımızla.”
Ada en çok dostlarımızla kısmına takılacaktı: “Sence Centauri kimseyi geride bırakmamak konusunda ikna edebilir mi dostları?”
Bağlantının sonlanmasına sebep olan bir şey olacaktı o anda.
“Bağlantı sağlanamıyor.”
“Bağlantı sağlanamıyor.”
“Bağlantı sağlanamıyor.”
Prokofiev’in sesi uzaklara uzaya gider gibi olacak, görüntüsü dijital kirlilikte kaybolacaktı. Bunun sebebi hemen haberlere yansıyacaktı.
“Neler oluyor?” herkesin bir ağızdan sorduğu soruydu. Prokofiev de yapay zeka sistemine bunu yöneltecekti:
“Salieri neler oluyor? Hatta girenler mi oldu?”
Yardımcı sistem, hologram görüntüsünde hafif bir dalgalanma sezilirken konuşacaktı: “Bağlantı kurmak imkânsız Prokofiev. Güneş’teki nükleer patlamalar çok sıra dışı ölçüde arttı. Saatler sürecek kopukluğun başlangıcı olduğu düşünülüyor.“
Adam oldukça kaygılı: “Ama daha sonra görüşme şansımız olacaktır herhalde. Sıra dışı ölçüde ha? Tüm değerleri görmeliyim Salieri.”
“Elbette görebileceğiniz bilimsel çevrelerin raporları güçlü network yapımız sayesinde ekranınızın sağ alt köşesinde açılmayı bekliyor.”
“Salieri sen bir numarasın, bunu sezmen harika, anında bu bilgiyi herkesten önce sağladığına eminim.”
“Elbette, biraz müzik?”
“Ada’nın seçtiği bir şarkı olsun.”
“Ada Curie’nin listesinden bir şarkı seçmişti bağlantı kopmadan önce paylaşmıştı. Ada’nın da seçimi...”
“Dinleyelim.”
Ve müzik başladığında, raporların içine gömülen pek çok kişi vardı.
Müzik: Röyksopp – Vision One www.youtube.com/watch?v=cUgktUe6q2s
Resim: dna-1.deviantart.com/art/Vega-Conflict-Hologram-399896511
------------------------------------------------
Botanik Bahçe’sinde uyku ile uyanıklık arasında… Hislerinde yanılmadığını anlamak için fazla beklemesi gerekmeyecekti.
“Curie bu sen olmalısın, inanılmaz.”
Bu sesi tanıyordu ve ayrılığın acısından hayal gördüğünü düşünüyordu genç kadın. Hemen yakınındaki kapalı seranın yan tarafından geliyordu bu ses. Önce meraklı gözlerle seraya adımlarını attı. Ve en kestirme yoldan serayı geride bıraktı. Ve oradaydı. Şimdi yapay bir gölün içine uzanan çıkmaz yolda ilerleyecekti. Yolun sonunda pervazlara sırtını yaslamış rahat bir biçimde onun gelişini izleyen bir hologram görüntüsü vardı. Ve bu elbette Centauri idi.
“Sen, evet sen… Bunu nasıl gizledin, niye bana bunca acıyı çektiriyorsun.”
“Öyle olmalıydı Curie, senin güvenliğin, benim planım için.”
“Planlarında, bizim için bir şeyler vardır umarım.” Bunu söylerken hologramın yanına ulaşmıştı. Dirseklerini pervaza dayamış, göle bakıyordu. Hologram ise kıpırdamamıştı bile yanıtladı Centauri:
“Botanik bahçesinde bir buluşma, bundan iyisi ola…”
“Olabilirdi, sen hala burada olabilir, planın kabul edilmiş olabilirdi. Ya da Güneş bize daha çok zaman izin verebilirdi.”
“Başaracağız Curie, heyet ile görüşmem çok yakın. Senin için geleceğimi söylemiştim.”
Bu sefer yanındaki hologram’a dokunmak istercesine yanına bakan Curie:” Dondurulup beklemeyeceğimiz, insanlıktan çıkmayacağımız, yaşayabileceğimiz bir planın var. Biliyorum başaracağız.”
“Bundan iyisi olamaz Curie, hepsini hesaplıyorlar ve bundan iyisini bulamayacaklar. Beni soranlara güvende…”
Tam o anda hologram kaybolacak, ses dijital bir uyarı mesajına dönüşecekti:
“Bağlantı sağlanamıyor.”
“Bağlantı sağlanamıyor. “
“Bağlantı sağlanamıyor.”
Şimdi her şeyi kaybettiğini düşünen Curie, son dakikaları olduğunu düşünüp göle tekrar bakarak:
“Belki bu seni son görüşümdü Centauri.”
Resim: bosslogic.deviantart.com/art/Gaia-Desktopography-2012-334481505 by bosslogic.deviantart.com/
---------------------------------------------------------------
İnanılmazdı. Herkes, kurtulmayı umuyor olmalı diye düşünmesine sebep olan bir müzik yayılıyordu köşedeki kafeden. Sadece müzik değil kaldırımlara kadar taşan cıvıl cıvıl insan sesleri, küçük dans alanında kendini müziğe kaptırmış çiftler.
Muzik: Felix Samuel, The Orquesta Mission – Cachita
Burada biraz daha kalmanın karşı konulamaz arzusunu hisseden Planck boş bir masa bulamayacağını anladığında sokakta bir ileri bir geri iki tur atacak insanları izleyecekti. Onun yer aradığını hemen anlayan garson:
“Bugün neler oldu bilemiyorum, herkeste bir umut, sizin için boşalan masayı ayırdım, buyurun efendim.”
Planck kendisinde bu umudun varlığını sorgulamadan önce garsona teşekkür etmeliydi:
“Çok teşekkür ederim. Yüzyıl Öncesi Kafesi’nde bulunmak beni mutlu etmiştir. Umut mu, onu göreceğiz.”
Garson, çağıran masalardan birine giderken; “Umut var planları dinlemelisiniz.” demeyi ihmal etmeyecekti. Aslında herkesteki bu sarhoşluğu anlamakta zorlanıyordu Planck, Sam’a danışmanın vakti gelmişti.
Müzik: Marina LaValle, Felix Samuel, The Orquesta Mission – Y Tu Que Has Hecho
“Sam lütfen konuşmaların içinde neyin umut olduğuna dair veri toplar mısın? Herkes çıldırdı m burada?”
Yardımcı sistem yanıt vermekte gecikmeyecekti:
“Şu dans eden çifti görüyor musunuz Planck?”
“Gerçekten mutlular.”
“Öyle. Kimseden gizlemedikleri bir şey var. Benim dinlediğimi bile bile aralarında konuştular.”
Tam bu sırada garson geri gelecektir: “Siz pek mutlu değilsiniz, bilmenizi isterim. Bilim Dairesi açıkladı, yeterince zaman var belki on yıl. Harika değil mi?”
Planck garsona öfkelenmemek için kendini zor tutarak: “Demek her şeyi hesapladılar, Güneş on yıl daha dayanır yani. Peki, ilk başta niye bize, yıldızımızın kızıl dev olma yoluna gireceğini, şu yaşam süremizde bize bildirmediler?”
Garson, meşgul görünmek ve sorudan kaçmak yolunu seçip, kalabalık bir gruba yer hazırlamak üzere onu yalnız bırakacaktı. Planck yardımcı sistemine soracaktı bu kez: “Şu çift neden bahsediyordu Sam?”
Sam hiç bekletmeden anlatacaktı: “Hvorostovsky’nin harika planının seçilmiş olabileceğini ve bunun süre yeterli olduğu için herkesi kurtaracağının dedikodusunun yayıldığını konuşuyorlardı Planck.”
Centauri’nin yanılması mümkün müydü? Kendi kendini sorgulamaya başlayan herkes böyle başlıyordu, elbette bunu kolaylaştıran birileri vardı. Planck sessizliğe gömülecekti.
Resim: www.deviantart.com/art/CAFE-IN-THE-OLD-CITY-LEONID-AFREMOV-308514103 by leonidafremov.deviantart.com/
-----------------------------------------
Sessizce düşünürken hiç beklemediği bir müzik ve bir grup yeni gelen ile karşılaşacaktı. Gece ilerledikçe daha neler göreceğim demekten kendini alamıyordu.
Müzik: Dooley Wilson – Medley (It had to be you / Shine)
“Sam bu müzik ve şu gelenler.”
Sam yanıtlar: “Tam savaş zamanı gibi. Şimdi, arka taraftan Rick’in çıkacağını söyleseler inanırım Planck.”
Planck aklındaki sorulara rağmen espriye karşılık verecekti: ”Ya da Centauri’nin.”
Sam kahkaha atabilirdi ve bu onca kahkahanın iççinde kaybolurdu: “Ciddi meselelere gelirsek…”
“O evet Dünya Bilim Dairesi’nden bunlar. İddiaya girerim, kutlamaya gelmişlerdir. Leopold’un adamları hep böyledir. Eminim şimdi Leopold da Paris’te bir kafededir.”
Sam biraz tedirgin: “Sizce, yalan söylüyor olabilirler mi?”
Planck omuz silkerek:” Hııh! Elbette yalan söylüyorlar. Şunlara bak ne kadar da kendilerini inandırmışlar.”
İçkiler birbirini takip eder ve sonunda Planck’ın varlığını fark eden Bilim Dairesi ile ilgili haberleri ile ün kazanmaya başlayan bir kadın yazar izin isteyip masaya gelecektir.
“Gellhorn, opera ile ilgilendiğini bilmiyordum. Sanırım masayı karıştırıyorsun. Haberler onlarda…” derken kadehini ona kaldıran Bilim dairesindekilere yapmacık bir gülümseme ve aynı şekilde yanıt verecekti. Planck’ın onlarla konuşmak için acelesi yoktu.
Gellhorn ilgisini çekenin şüpheciliği olduğunu anında söyleyecekti. “Buradayım çünkü senin şüphe ettiğini biliyorum. Haberleri almışsındır, koskoca bir on yıl var.”
Planck tam konuşacaktı ki kendini tutacaktı. Ve Gellhorn bunu fark edip: ”Elbette geceyi mahfeden olmak istemiyorsun.”
Bu sefer Planck: ”Sen de benim kadar ve belki daha fazla bunların oyunlarını biliyorsun. Bildiklerinin yüzde birini anlatmak, çarpıtmak, farklı sonuçların ortaya çıkması…”
Gellhorn sürdürür: ”Yazılıp tekrar yazılması gereken hikâyeler. Biliyorum Planck, seninle bunları konuşmak için yanına geldim. Senin geçmişte Yüzyıl Öncesi Kafe’sinde sohbetlerine hayran kalmıştım. Çok kişiyi tanıyorsun ve…”
Müzik: Dooley Wilson – Knock on Wood
Planck, Gellhorn’un araştırmacılığını takdir ederek: “Demek karşı tarafın ne düşündüğüne önem veriyorsunuz Gellhorn. Bu aralar Centauri ile doğrudan görüşme şansım olmadı.”
Gellhorn:”Bunu ayarlayabilir misiniz Planck, gerçek adına.”
Planck bu sefer yeni şarkıya uygun kahkahasını esirgemeden: “Şansımız varsa olabilir Gellhorn, gerçeğin ortaya çıkması adına.”
-------------------------------------------------------
Gellhorn’un ün konusunda takıntılı olduğunu söylemek mümkündü. Hep birinci elden karakterleri kullanır, onların konuşmalarını hikâyeleştirirdi. Bu hikâye ise hepsinden daha fazla ses getirecekti. Planck onun kendisine gösterdiği ilgiye sırf bu yönden bakmak istemiyordu. Olan biten her ne ise bunun dışında kalabildiği, gözlemlerinin hep doğru çıktığı için kendisine önem verdiğinin farkındaydı.
“Söyle Gellhorn, uzun zamandır uğraştığın hikâye nasıl gidiyor, bu olaylar patlak verince rafa mı kaldırdın?”
Gellhorn etrafında onları dinleyen olup olmadığına bakınacaktı bir süre. Sır vermek istemez bir tavırla öylece bekleyecekti. Yeni içkisini aynı garson masaya bırakacaktı.
Planck meraklı biri olmasa da bir şeylerin farkında olmak da isterdi. Ona bir anlaşma önerecekti:
“Duydum ki Eris gezegeni ile haberleşmelerin üstündeki geçici yasak kaldırılmış, her şey normale döndüğüne göre elbette.” Bu kısmı garsonun duymasında sakınca yoktu. Hemen söze karışacaktı garson:
“Evet Planck, mutlaka gideceğim yerlerden biri diyemem.” Espriyi öyle yüksek sesle yapmıştı ki birkaç masa ötedekileri bile güldürmeyi başarmıştı.
Planck garsonu kovalarken: ”Şimdi içkimi tamamladım Gellhorn kutlamaya devam mı edeceksin yoksa opera binasındaki ofise yürüyüşümde bana bir şeyler mi anlatacaksın?”
Gellhorn bir an kararsız ayağa kalkıp kafeyi terk eden adamın peşinden bakacaktı.
“Sam hesabı ödedin değil mi?”
“Her zamanki gibi Planck… İzleniyorsunuz.”
Yürümeyi bırakıp karşı kaldırımda onu takip edene baktı ve sakince: “Evet Gellhorn hikâyeyi dinlemek için sabırsızlanıyorum.”
Karşıya geçen kadın anlatmaya başlayacaktı:
”Hepsi yıllardır şüphe ettiğim gibiydi. Nano teknoloji. İnanmak istediklerini, mutlu edenleri, rüyaları, korkuları, kâbusları her türlü akıl oyununu kontrol etmeye yarayan bir teknoloji.”
Planck anlam vermekte zorlanarak: “Neden söz ediyorsun Gellhorn, aklımızı kontrol mü ediyorlar?”
Gellhorn biraz sinirli: “Bir cümle ile açıklamak güç Planck. Dinlersen anlatacağ…”
O sırada sokağın o kısmını aydınlatan ışıkta bir dalgalanma olacaktı, Planck endişe ile fısıldayacaktı:
“Tek kelime etme, hızlı yürüyeceğiz.” Sonra yüksek sesle: ”Elbette Gellhorn, çalışmanızın opera konusunda çığır açacağına eminim. Şimdiden canlanıyor. Botanik Bahçesi’nde âşıklar harika.”
Gellhorn da yüksek sesle: “Elbette yanımda bir taslak getirmiştim.”
Planck:”Ofiste incelemek isterim” derken adamın siluetini görecekti. Bu sefer tam ters yönde hareket ediyorlardı. Bugün için şanslıydılar. Planck fısıldayarak:
“Centauri ile konuşmanı sağlayacağım.”
Resim: www.ebay.com/itm/CITY-TOWN-ORIGINAL-PAINTING-OIL-STREET-RAINY-COLORFUL-RED-REFLECTIONS-ART-TEXTUR-/221310903134?pt=Art_Paintings&hash=item338728635e
I. Bölüm Sonu
II. Bölüm
Sina, Eris’le bağlantı sağlamak ile uğraşmayı sürdürürken haberleri alacaktı: Şimdi anlıyorum Curie haberleri dinle:
“Bilim Dairesi Europa sorumlusu Hvorostovsky, planına destek ararken önemli bir açıklama da yaptı. Güneş’teki tehlikeli hareketliğin en az on yıl süre ile kendilerini etkilemeyeceğini bildirdiler. Ayrıca Eris gezegeni ile iletişim yasağı kaldırılmış bulunuyor. Ancak şu anda Güneş aktivitesi birkaç saatliğine bağlantı sorununa sebep oluyor. Hvorostovsky’e sorduk: Bu aktivite kötüye yorumlanabilir mi?”
“Elbette ne düşündüğünüzü biliyorum. Sizi temin ederim bu geçici bir durum. Bizim şimdi bunları bırakıp panik havasından kurtulmak ve sürekli olarak hazırlığımızı yapmak gibi önceliklerimiz olmalı.”
Curie Sina’ya ne kadar canının sıkıldığını söyleyecekken: ”Sina bu adamı duymak dahi istemiyorum.”
Sina gerekli haberi iletmenin önemini bilerek: ”Bilmeniz gerekir diye düşündüm.”
“Elbette Sina.”
Bu sırada kanalı kapatmasından önce bir reklam duyulacaktı:
“İnanılmaz bir dakika bekler misin Sina?”
“Elbette Curie, opera için beklerim.”
Amadeus - www.youtube.com/watch?v=L7q_rkOR6dU&list=PLCD8C6D582646EDEE
Curie reklamda dostu Planck’ın yeni yorumu ile yüz on senelik filmi çevirmelerinden etkilenmişti. Eski filmin fragmanı yayınlanıyordu ve bu şu anda izlenebilecek tek şey olmalıydı. Botanik bahçesinde etrafta kimseler yok iken fragmanı izleyecekti.
“Hayatımız bölünmeseydi, şimdi Centauri ile Amadeus’un yeni versiyonunu izliyor olacaktım Sina.”
Yardımcı sistem Curie’yi neşelendirmek için: “Zaman olduğunu söylüyorlar.”
Curie dayanamayarak: “Hvorostovsky’nin soğuk bölmelerine hapsolmayacağım. Ada ile konuşmalıyım.”
-------------------------------------------------------------------------
Centauri’nin Eris’deki otel odasında botanik bahçesi görüntüsü kaybolmuştur. Neler olduğunu anlaması fazla uzun sürmeyecektir:
“İşte başlıyor.”
Bu sözünü, kimsenin duymamasından memnun mu olmalı yoksa tüm Güneş Sistemine ilan edemediği için üzülmeli miydi? Her şeyi boş vermeli miydi? Haberler ulaşmakta gecikmemişti.
“Demek Hvorostovsky önde gidiyor, oysa planının işlemesi imkânsız.”
Yeni maddeyi vermekten geri duracak mıydı? Hırslarının, güzel olanın uygulanacağı dev yaşam alanları olan gemiler hayal olmakta olsa bile, bir anlaşma için hala şans olabilirdi. Heyet ile görüşmesi belli ki bu çerçevede olacaktı.
Oteldeki yardımcı sisteminden, isteğini söyleme zamanı gelmişti:
“Casablanca Rick’s Cafe olsun. Cafede bir masa istiyorum. Yazık ki Europa veya başka gezegenlerden kimse olmayacak. Bakalım kimler gelecek.”
O sırada odanın iç mekânı bir anda öylesine değişecekti ki, derinlik kazanacak açılan pencereler kapılara dönüşecekti. Sadece Rick’s Cafe Americain yazan kapıdan içeri girmek kalacaktı.
Müzik: Juke Box Saturday Night Soundie Glenn Miller www.youtube.com/watch?v=GK72A_eV8Lg
İkinci Dünya Savaşı’ndan bir müzik çalınmaktadır. Herkesin sorunları olsa da gece Cafe’nindir. Centauri’yi karşılayan garson yerini gösterir. Tam da erken geldiğini düşünürken kapıdan girenleri görür. Bunlar heyetten Giuseppe, eşi ve iki üye’dir.
Etrafına baktığında şaşırtıcı olan Eris Bilim Dairesi Başkanı’nın da mekânda olmasıdır. Rick’in kendisi olmasa da aynı ismi taşıyan cafe sahibi onunla ilgilenmektedir.
“İyi ki gelmişim, birkaç saate kadar bağlantı sağlanırsa Curie’yi buraya davet edeceğim.” derken piyanonun yanından geçmektedir Centauri.
Resim: Casablanca (1942)
---------------------------------------------------------
Sina, Ada ile bağlantı sağlamak üzere iken Curie onu durduracaktır:
“Bir dakika bekle Sina. Şu uzaktan gelen müzik, sanki hiçbir derdimizin olmadığı zamana ait... Bağlantıyı beş dakika erteler misin?”
Müzik: Javier Navarrete – One Thing You Must Know
“Elbette Curie.”
Curie Botanik Bahçesi’ndeki kamelyalardan birinde, bir grup müzisyenin olduğu yere doğru yürüyecekti. Şimdiden birkaç çocuk etraflarında toplanmıştı. Yeni çalıyorlardı. İkinci parça birincisini aratmayacak cinstendi.
Müzik: Javier Navarrete – Life Shouldn't Be This Perfect
Tüm dünyayı unut Curie der gibiydi. Tüm dertlerini bırak, istediğini yazan biri gibi mutluluğu hisset. Kimseler seni sormasın, kimse peşinden gelmesin, kimse bir şey beklemesin… Son düşündüğünü Sina’ya söyleyecekti.
“Kimseler beni sormasın, kimse peşimden gelmesin, kimse bir şey beklemesin…”
Sina: “En azından bu sürede seni yalnız bırakıyorum sevgili Curie.”
Curie yüzünde acının kalıntılarını silen bir gülümseme, yeni umutlarla müziğin dinginliğini yaşamaya başlayacaktı bile. Kimseyi düşünmeden, kimseler onu sormaz iken, kimse peşinden gelmezken ve kimse bir şey beklemez iken.
Resim: www.deviantart.com/art/The-Midnight-Garden-30901663 by arwensgrace.deviantart.com/
---------------------------------------
Ada uzun yorucu gecelerden sonra, Europa gününü geçirirken aklında yeni haberler dolaşıyordu. Nasıl olur da Centauri yanılmış olabilirdi. Bu işte bir iş vardı. Mantığına göre Centauri bu şekilde kariyerini tehlikeye atmazdı, ayrıca bu bilgilerin şimdiye kadar gizlenmiş olması Centauri’nin haklı olduğunu gösteriyordu. En kısa zamanda Centauri ile görüşmeliydi. Ona ulaşmanın yolu Curie’den geçiyor olabilirdi, zaten Güneş’teki patlamalardan dolayı gezegenler arası iletişim imkânsız hale gelmişti. Şanslıydı ki Curie hala Europa’daydı.
Yardımcı sistemi Colossus, Curie’nin durumu hakkında bilgi verdi: “Şu an meşgul olduğu bildiriliyor.”
Ada biraz üzgün: “Demek kimse ile görüşmüyor Colossus, ama yenilmedik, yakında her şey ortaya çıkacaktır.”
Birkaç dakika yalnızlık aslında kötü fikir değildi Ada isteğini yardımcı sistemine bildirdi: “Bağlantı imkanı olursa Centauri, Prokofiev ve görüşmek isterse Curie ile görüşmek isterim. Onun dışındakilere şu fon müziğini çalarsın.”
Şarkının ismi söyleyecekti: “Thin Lizzy - Don’t Believe a Word.”
Muzik: Thin Lizzy - Don’t Believe a Word www.youtube.com/watch?v=ZaGNAL_u-SU
Hatta Hvorostovsky vardı ve müzik kulaklarını tırmalar gibiydi. Kızgın bir şekilde hattan ayrılacaktı.
Ada kendisi için başka bir Thin Lizzy şarkısı seçecekti:
Muzik: Thin Lizzy – Still In Love With You www.youtube.com/watch?v=XsIubn5Pp6s
Şimdi evinde sırtüstü uzanmış düşünüyordu. Haklı olmaktan çekinmeli miydi? Felaketi yakınlaştıracağını, Bilim Dairesi’nin yalan söylediğini bile bile haklı olduklarına emindi. Geçen zaman aleyhlerineydi. Ama orada öylece beklemesi gerekiyordu:
“Like a Colossus. Onların karşısına bir Colossus gibi dikileceğiz.”
Yardımcı sistem, adının geçtiği için ilgili: “Elbette Ada.”
Resim: www.deviantart.com/art/Different-world-different-time-174620111 by caucasian-eagle.deviantart.com/
-------------------------------------------------------------------
Rick’s Cafe’de, o akşam pek çok kişi ile tanışacağından şüphesi olmayan Centauri, garson tarafından ortalardaki masalardan birine yönlendirilmişti. Masada yerini almasından sonra şef garson devreye girecekti:
“Hoş geldiniz, bu akşam için size içecek olarak ne ikram edebiliriz Centauri?”
“Evet, bu Eriste ilk gecem ve …”
Tam o sırada bir başka garson, şef garsonun yanına gelip bir şeyler fısıldayacaktı. Şef garson bekletmeden Centauri’ye tekrar dönerek:
“Çok özür dilerim, ancak ne içeceğiniz konusunda, ilerdeki masadan bir jest yapmak istemişler. Şampanya.”
Masaya getirilen buzlar içindeki şampanyayı kabul eden Centauri doldurulan kadehini kaldırıp teşekkür edecekti. Bu tabii ki Guiseppe idi. Eski günleri düşünmesi fazla zaman almayacaktı Centauri’nin.
“Başka bir isteğiniz olursa…” şef garsonun bundan sonra söylediklerini duyamayacağı geçmişe sürüklenecekti Centauri. Müzik de buna yardımcı olmuştu:
Muzik: www.youtube.com/watch?v=nZ6yQgBvuoI "Have Yourself a Merry Little Christmas"-Frank Sinatra
Bundan yaklaşık bir sene önceydi, yeni yıl kutlamalarında dostlar arasında ne kadar mutluydular. Europa’da gezegenler ötesinden gelmiş dostları toplamışlardı. Curie ile onları karşıladıkları gece şimdi tamamen gözünün önündeydi. Evlerinde yeni yıl toplantısında kimler yoktu ki: En güzel hediyeleri ile Ada, Titan’dan gelen Prokofiev, kapıdan ilk girenlerdi. Sonra Noel ağacının altına toplananlar, Dünya’dan sırf onlarla buluşmak için gelen Planck ve neşe dolu kızı Ruby nasıl da mutluydular.
Zehra’nın geçen sene seçtiği müzik işte bu cafede çalanın aynısıydı. İşte Centauri’ye mutluluğun, yaşanılan güzel anların müziği ne deseler, hep cevap vereceği ilk bu şarkılar olacaktı.
elvenstories.com//index.php?topic=14.msg153#msg153
-----------------------------------------------
III.Bölüm
Sesimdeki güven
Curie’nin yalnız kalma isteği, yerine geldikten bir müddet sonra Sina tekrar görünecekti. Yardımcı sistem yüzünde gülümseme, tatlı dille yaklaşacaktı Curie’ye:
“Sevgili Curie yalnız kaldığın zaman umarım sana iyi gelmiştir. Şimdi zamanlanmış bir iletin var okumam için birkaç gün önce hazırlanmıştı.”
Curie dalgın dalgın: “Sina sanırım… Neyse mesajı okur musun?”
Sina birkaç saniye bekledikten sonra:”Elbette”
“Sesimi özlemiş olabileceğin düşüncesi ile yardımcı sistemine, bu anıyı bırakıyorum.”
Curie kayıtsız: “Centauri’nin sesi olmalı. Şimdi biter rüya ve tekrar yalnızlık.”
Müzik başlar: 3 Doors Down Here Without You www.youtube.com/watch?v=kPBzTxZQG5Q
“Curie senden uzaklarda olmamak için neler vermezdim. Ve şimdiye kadar beni anlamış olmana, güveniyorum. Sesimdeki güveni hissedebiliyor musun? Bu sensin Curie, bana güvenmeyi öğreten. Şimdi sıra sende… Yıkım veya değil hiçbir şekilde yaşayacağımız zamanları çalamayacaklar. Planımda bir hata yok ve Curie bunu başardığımızda, dostlarla bir arada yeni yıldızımızda içkilerimizi yudumlayacağız. Unutma sevgili, senin bana neler ifade ettiğini anlatamam; onun için şimdi bir güzel düşünce tut ve sesimi hatırla.”
Curie bu sefer gözyaşına hâkim olamamıştır: “Güveniyorum.”
Resim:
--------------------------------------------------
Tüm Güneş Sistemi, iletişim sorunu ile karşı karşıya kalsa da haberler yayılmaya devam edecekti. Acaba sonları Bilim Dairesi’nin öne sürdüğünden daha mı çabuk gelebilirdi? Herkes Bilim Dairesi ile adı geçen kimi bulabilirse, bunu soruyordu.
Ve forumlarda tekrar hareketlenme başlamıştı, şimdi her gezegen yalnız başına kalmış gibiydi. Europa’da biri bu boşlukta salonunda bir ileri bir geri dolaşıyordu. Manzara olarak seçtiği Dünya’nın mavisini özlediğinden olsa gerek Ay’dan canlı görüntüleri idi.
Evet Ada, tüm iletişimi dondurmaktan vazgeçecekti:
“Colossus, Europa Bilim Dairesi’ni takip eden forumlara bir daha bakalım. Son bir saat ve şimdi arama kelimeleri seçiyorum: Güneş ve yalan.”
“Elbette Ada: Sonuçlar ekranda.”
Ada Dünya manzarasına oturduğu koltuktan bakmayı bırakıp, önünde belirten ışıktan ekrana göz atacaktı. Beklediği gibiydi kimse Bilim Dairesi’ne inanmıyordu, oysa birkaç saat önce çocuklar gibi mutluydular. Kandırıldıklarını düşünmeleri için her şey bir aradaydı.
Ada sesli komutunu verecekti:
“Benim imzam ile forumlara şunu yaymanı istiyorum Colossus.”
“Dinliyorum Ada.”
“Kandırıldığınız açık, ancak bu gösteriyor ki yeniden kandırılma ihtimali var. Bu yüzden Bilim Dairesi’ndeki bazı malum kişilerin nasıl bir oyun oynadığını ortaya çıkaracağız.”
Colossus mesajı yayarken, Ada tekrar Dünya’ya bakıyordu. Yerinde duramaz bir hali vardı genç kadının ve şarkı seçimi yapacaktı:
Müzik: Theatre of Tragedy - Universal Race www.youtube.com/watch?v=qu2k-r5DF6s
------------------------------------------------------------------
En iyisi biraz dolaşmak diye düşünmesine sebep olan Prokofiev ile görüşememesiydi. Ada, bu sefer gerçekten kendini özgür hissediyordu. Bilim Dairesi’nde işine devam edip edemeyeceği bilmiyordu. Ama bildiği Centauri’nin haklı olduğuydu.
Ve Europa’nın gece yüzünde hayat, belirsizliklerin içinde yüzenlere hala eğlence sunabiliyordu. Uzun süredir uğramadığı bir kulübe gidecekti Ada.
“Colossus, kontrol eder misin, gece kulüpleri…”
“Şimdilik en yakın ve arkadaşlarınızı göreceğiniz Daft Punk.”
“Ne bekliyoruz!”
“Ama hattakiler?”
“Şanslarına yarına görüşmek varmış.”
Ve Ada Daft Punk’a ulaştığında müzik dışarıdan duyulmaktadır. Crescendolls oradadır, şarkılarını tamamlamışlardır. Ada’nın sıkı dostluğunu unutmamış olacaklar ki içeri girer girmez, Stella onu karşılayacaktır. Ona eşlik eden Shep herzamanki karizmatik gülüşü ile Ada’yı karşılar.
“Siz ikiniz beni unuttuğunuzu söyleyeceksiniz diye düşünüyordum.”
Stella’ya yaklaşan arkadaşları Erica, onlara bakarak, biraz da numara yaparak: “Bu bayanı tanıyor muyuz Shep?”
Adam gülerek: “Şu ünlü isyankarı mı? Hani Bilim Dairesi Başkanına kök söktüreni mi?”
Ada biraz utanmış: “Demek izliyorsunuz.”
Erica: “Bizim dostluğumuz unutulmaz. Hadi gel bara gidelim.”
Adanın elinden tutuğunda, şarkı değişmiştir bile…
Müzik: Daft Punk ft. Pharrell Williams "Lose Yourself to Dance" www.youtube.com/watch?v=NF-kLy44Hls
Resim: www.deviantart.com/art/c9rcle-336264470 by ianllanas.deviantart.com/
------------------------------------------------
“Demek kendini göstermen için felaket olması gerekiyormuş.” Octave, Stella, Erica ve Ada’nın yanına yaklaştığında lazer gösterisinden bir an tanıyamamış olduğunu fark ederler.
“Şey ben çok çalışıyordum biliyorum, sizi biraz ihmal ettim.” Ada suç işlemiş gibi başını eğecekti ki, Octave çenesine dokunup:
“Duymamış olayım çocuk, Prokofiev’den ne haber.”
Ada: “Yazılarına devam ediyor, keşke Europa’da olsaydı.”
Erica: “Zaten az vaktimiz kaldığına göre, susuzluktan ölmeden önce şu bara gidebilir miyiz?”
Ada ve Octave kahkaha ile karşılık verirler…Stella sessizliğini korur her zamanki gibi, onlarla gidecektir…
“Yol göstereyim.” Diyecekti adam. Octave uzun boyu ile yolu, kalabalıkta rahatlıkla ayırt edilebiliyordu.
“Beni izleyin,” yanıp sönen ışık gösterisinde şarkı değişecekti şimdi.
Müzik: Ellie Goulding - Burn www.youtube.com/watch?v=CGyEd0aKWZE
Bar’a ulaştıklarında, Octave beklenmedik bir şey yapacaktı. Barmaid yaklaşırken barın arkasına geçip şöyle diyecekti: “Bu üçünün içkilerini ben hazırlamak isterim.”
Barmaid: “Özel insanlara özel muamele yani…”
Octave gülerken “Aynen.”
Barmaid: ”Seninler.”
Erica biraz şaşkın biraz memnun: “Daft Kokteyl.”, Ada: “Aynısından mümkünse”, Stella başıyla onaylar…
Ve Octave keyboard’taki marifetli ellerini bu sefer barda gösterecekti. Ve bunu kaçırmayan dj ışıkların Octave’ı göstermesini sağlayacaktı bile.
Herkesin gözü üstlerindeydi işte, “Ve bu keyboard’tan daha zor değil” derken bardaklar hazırlanmış, kokteyl karışıtırılıyor, numaralar yapılıyordu bile.
Ada: “Sen bir harikasın, kimse yakın zamanda söylemiş miydi?”
“Yüz kişiden fazlası buraya bakarken mi söylüyorsun bunu Ada?”
Kahkahalar…
---------------------------------------------------
Barda yanlarında içkisini yudumlayan otuz- otuz beş yaşlarındaki adam küçük gösteri bittiğinde Octave’a şunları söylerken doğruca Ada’nın gözlerine bakmaktaydı:
“Hiç fena değil, ama yeterli mi, bu bayanları etkilemek gibi bir niyetin varsa, daha eğlenceli olmalısın Octave”
Erica rahatsız olmuş olacaktı ki:
“Kes sesini Earl, sanki sen daha iyi bir gösteri yapabilirsin.” derken bir an duraksayıp cevap beklerken, adam sessizlikle içkisinden bir yudum alıp, dj’e gerekli şarkıyı istediği zamanı işaret edecekti.
Müzik: Taylor Swift - I Knew You Were Trouble
www.youtube.com/watch?v=vNoKguSdy4Y
Earl cevaplayacaktı:
“Şarkı bizi çağırıyor Erica, yoksa yanındakilerle tanıştırmayacak mısın?”
Erica kızgınlığını gizlemeyecekti, bu adamda bir sorun vardı, emindi. Ada’ya dönerek: “Bu Earl, Ada seni tanıştırmak bana düştü işte.”
Octave gülmekten kırılacaktı: “Bu şimdiye kadar duyduğum en komik şey, tanıştırdığıma pişmanım der gibi.”
Ada’nın çekindiği belliydi:”Earl, yani bir ünvan gibi mi, Earl?”
Earl şarkının ilerlemesini beklerken: “Kod gibi mi demeliyim… Şimdi dans edebilir miyiz Ada?”
Ada tam ret edecekti ki şapkasını barın üstüne bırakan Earl, gülümseyerek gözlerine bakarak, “Sanırım, dans etmek konusunda Prokofiev’den izin almayacaksın.”
Erica bu sefer gerçekten kızmaya başlamıştı: “Sen, sen…”
Earl tamamlayacaktı: “Bir taneyim.”
Octave: ”Baş belası.”
Adam şarkının devam ettiğini hatırlatırcasına elini Ada’ya uzatacaktı. Ada korkmadığını göstermek istercesine:
“Sanırım, bunda bir sorun yok çocuklar.” Ada’nın içkisini bırakıp Earl’e katılması ve techno’ya kendini bırakması inanılmazdı.
Shep de gelip Stella’yı dansa katılması için kaldıracaktı. Erica, şimdi Earl’ü yakından kontrol edebilecekti. Gözü üstlerindeydi.
Konuşmalar bittiğinde, şarkının konuşma kısımları da bitmişti. Şimdi dans zamanı…
-----------------------------------------------
Yapay zeka
Tamamen dünyanın seslerine, görüntüsüne, hislerine kendini kapatmış olmalıydı. Aklının içinde çalışan bir şeyler olmalıydı ki ona seslenecekti.
-Uyanır mısın?
-Kimsin?
-Ada
- Benim adım da...
-Ada. Biliyorum. Şimdi uyanır mısın? Bir gece kulübünde onca insanın ortasındasın.
-Nasıl, neredeyim? Yani nasıl olur da uyurum, öyle bir yerdeysem.
-Techno müziği duymuyor musun yoksa?
Bu sefer aklındaki sesin yanısıra giderek güçlenen müziği duymaya başlayacaktı.
-Europa'dayım.
-Kimsenin okumadığı bir öyküsün, Ada.
-Ya sen aklımdaki ses. Sana da Ada diyorlarmış?
-Elbette ben yapay zeka.
-Benimle ilgili bir sorunun mu var?
-Evet genç bayan, seni de savunuyorum. Uyan artık.
Ve o anda ışık, lazer oyunları onu uyandırmıştı.
-Ada?
-Gördün doğru söylüyormuşum öyle değil mi? Şimdi gözlerini açık tut, benimle konuşmak istersen Ada diyebilirsin.
… Yüzyıl sonuna kadar devam edilecek. Gelecek mi? Çok yakın…
-Son-