Post by CursedFeanor on Jun 19, 2013 11:06:55 GMT 3
İki Ağacın Öyküsü
I.Bölüm
Gri Limanlar’da beklerken
Üstünden binlerce yıl geçmiş bir öyküyü hatırlaması kolay mıydı? Sanırım çoğu kısmını o anda uydurmuş olmalıydı. Bahsettiğim; Gri Limanlar’da bir bağ ile bağlanmak isteyenlerin dinlemesi için Muile’nin tekrar mandolinine sarılmasıydı.
Önce sadece CursedFeanor’a söyleyecekmiş gibi yapacaktı. Notaları sadece onun kulakları için çıktığı izlemini verir gibi, sır verir gibi başladı. Sonra yüzündeki o ciddiyetten bir şey kaybetmeden denize sırtını döndü. Gözetleme kulesinin etrafında toplanan bir grup Orta Dünya ahalisine büyü yapmayı tercih edecekti.
“Amacım tek bir şey: Seveceksiniz.” demesi ile ozanın elini mandolinden çekmesi bir oldu.
“Ne oldu niye başladın ve niye durdun?” diye denize bakmakta olan Feanor sordu.
Muile tellere dokunarak; “İsimlerle ilgili, sanırım çoğunu unuttum… Ama uydurabilirim”.
CursedFeanor o anda kahkahayı basacak gibi diğeri gibi sırtını denize dönüp, onun yüzüne baktı ve cesaret vererek: “Hiçbir zaman isimlerle aran iyi değildi ozan, ama notalarının değerini bilirim”.
Muile:“Peki, öyle olsun dinlemek istiyorum diyenler olduğu sürece… Bundan uzun yıllar önce yılların sayılmasını sağlayanların bile unuttuğu, elflerin yaşadığı Ölümsüz Topraklar’da… Ağaçlar’ın ışıklarının kollarında, Valar’ın sevgisini yaşayanların öyküleri, dilimizden dökülecek gibi…”.
----------------------------------------------------
Sil gözyaşlarını
"Ne olur artık ağlama, gizlice içine akıtma o damlaları. Gelecekler eminim, Orome'yi izleyen herkes ile konuşuyorum..." Tirion'da bir salonda ışığın her daim hâkim olduğu kristallerle keskinleştiği ve ahşap ile yumuşak tonlara büründüğü bir salonda, Noldo hanımı yeni yetişen bir fidan olan kırk yaşını yeni tamamlayan kıza hayat vermeye çalışıyordu. Bunun için gösterdiği çabayı herkes biliyordu ancak kendisi bunun yeterli olmadığının farkındaydı. Kız tek kelime etmeden gözlerini terk eden yeni bir damla ile elf hanımına soru sorar gibi bakıyordu. Elf hanımı binlerce kez duymuş gibiydi, konuşmalarına gerek yoktu. Neredeler?
Laurelin’in o sarı, turuncu altının renklerinde akıyordu o gözyaşı, zaman sayılır iken beklemek zor iken. Ve gözyaşı tertemiz iken, kristallerden en keskin, en yumuşak olanı iken… Elf hanımı yüzünde acı bir gülümseme ile ellerini kıza doğru açacaktı...
-------------------------------------------------------------------------
Miere, Carnimiere
Genç kız pencerenin yanından ayrılıp kendine uzatılan, bekleyen açılmış elleri kavradı, yüzünde tam bir sevgi ifadesi ile… Silinmiş gözyaşı ile...
"Sana Miere demelerinin bir sebebi var, aileni hiç unutmadın, onca yıl sonra sana gelecekler eminim." derken elf hanımı güç vermek istercesine ellerini sıktı. Gerçekten hep etkili olmuştu bu, gözyaşından bile etkili.
"Bana verilen bu adın önemini tekrarla lütfen Melima, Sevilen."
"Evet Miere, sen onların değerli varlığı mücevherisin, seni karanlıktan ayrı tutacaklarını söylediler." Bunları söylerken geçmişi gözlerinde görebilirdiniz elf hanımının...
"Ve Laurelin'in parladığı günün bu saatinde adım Carnimiere" derken yüzünde gülümseme belirmiş gibiydi. " Onlar gelmese de bir gün Orta Dünya'ya gitmem gerekse de yanımda yer alır mıydın Melima, saygıdeğer, sevilen?"
"Nieninque ve ben böyle uzun planlar yapmadık, seni durdurduğumu düşünüyor olmalısın." sesinde onca yılın sorgulanacağına dair, titreme ile...
Miere: " Beni tanımış olmalıydın, şartların gereklerini anlayabilirim, işte Laurelin hala benim için parıldarken gözyaşımı sildim, zamanımı beklemeye, senin telkinlerine kulak vermeye devam edeceğim, Sevilen."
Şimdi karşısında güçlü bir irade gibi ayaklanan bir savaşçı gördüğüne Valar adına yemin edebilirdi elf hanımı, ona sarıldı...
*Miere:mücevher
**Carnimiere: kırmızı mücevher
----------------------------------------------------
Valar, Lorien
Burayı seçmişlerdi. Aman, ölümsüz topraklar Valar'ın ve Eldar'ın yanyana yaşadığı gönüllerde sevgiyi Laurelin gibi meyvelendirdiği, Telperion gibi saygı çiçeklerini yaşayanlara sunduğu o topraklar. Valar burada Lorien'in Bahçelerini kurmuş, Mandos'un salonlarının duvarlarını yükseltmiş, Nienna'nın en uzaktaki evinde gözyaşını saklamıştı. Valimar yükselmiş, Manwe ve Varda gökyüzüne yakın ikamet etmişlerdi.
Valar'ın kalbinde yaşamasını istediği, evini paylaştığı herkes bir şeyin farkında olmalıydı. Bu sular temiz aktığı sürece, ormanda Orome'nin atının ayak sesleri duyuldukça, onlar için ağlayan birilerinin varlığı bilindikçe, huzur bir şekilde sağlanacaktı. Kirlenmediği sürece sular, nefretin ayak sesleri duyulmadıkça, ağlayanların gözlerinden kan gözyaşları akmadıkça Valar gerekeni yapmış demekti.
İşte Vala Lorien böylesine bir dengede yürürken Tirion sokaklarında, aklından geçen ise üzgünlerin hala şehirde yaşadığı idi. İlk işi Noldor kralı ile konuşmak olacaktı. Finwe ona istediğini verecekti elbette. O hep makul isteklerde bulunurdu. "Yeni gemiler geldiğinde halkımdan ilk seni ziyaret etmelerini söylemeye devam edeceğim Lorien, rüyaların ve hayallerin efendisi" Lorien memnuniyet ile bu sözleri tekrar tekrar duymak için ara sıra işte böyle uğrardı elf şehrine. Uzun yıllardır mutluluk verdiklerini ziyaret eder, "Ara sıra siz de uğrayın" derdi.
Yıllardır görmediği Melima, ondan kendilerine konuk olmasını istemişti ki, aklından geçeni tahmin etmek zor değildi. Miere'nin gördüğü yanılsamalar vardı, Orta Dünya'da çok kısa süre yaşamasına rağmen tarif ettikleri başka bir Vala'nın hizmetkârlarının suretlerine nerede ise tamamen uyuyordu. Lorien'e anlattığında Vala yakından ilgi duymuştu. Miere'nin hikâyesi bu Vala'yı cezp etmişti. Onu Bahçeler’de Este ile konuk etmeyi dilemişti. O korkunç varlıkları anlatmasını ve rahatlamasını istemişti, içinden geçirmişti...
Ve Melima'nın kapısı çalındığında savaşçı ayakta idi. O anda Carnimiere idi ve herkes ile baş edebilecek kadar güçlü idi. Lorien salona adımlarını attığında ellerini ayırmış sessizlik içinde geleni karşılamışlardı. Lorien açık sözlü değildi çoğu kez. Bu sefer ise istediğini doğrudan söylemekte sabırsız: "Carnimiere, günün bu saatinde, yıllar sonra Melima ile..."
"Hoş geldiniz, şeref verdiniz"
"Aynı şerefi sizden ben de istiyorum, Bahçeler'de birkaç gün Este ve bana katılmanı çok arzuluyorum, konuşacaklarımız olacaktır."
Henüz gözyaşını sildiğini fark etmek zor değil iken Lorien devam etti: "… Gerçekten çok iyi gelecek, sana..."
Miere biraz şüpheli, kararsızdı ama kabul etmesini Melima'nın sessizliği ile desteklediğinin farkına varmıştı. Cevapladı: "Peki, kabul ediyorum nazik önerinizi."
Laurelin'in saatleri ilerlemeye devam ederken hazırlıkları tamamlamış yola çıkmışlardı bile...
-------------------------------------------------------------
Oyun
"Sadece Telperion ve Laurelin buluştuğunda."
"Sadece onların verdiği renkler arasında."
"Hep böyle oynandı bu oyun"
"Ve oynanması için tek ihtiyaç duyduğumuz buydu."
"Haydi sürün atları, Orome'nin ormanlarında bizi bekler dostlar. Bulamayacağımızı düşünüyorlarsa çok şaşıracaklar."
Noldor olsun Teleri olsun, Vanyar ya da Vala hep oynadılar bu oyunu saklanmak mümkün mü? Elf hanımı, Valier atları iki ışığın altın ve gümüşün buluşmasında sürdüler. Oyun dediler birbirlerini aradılar, sanki sonsuza kadar sürecekti bu oyun ki pek çok ölümlü için oldukça böyle gibiydi. Birbirlerini buldukça güldüler, ağaçlardan biri solduğunda bulunmayanlar daha bir gülerek arayanların yanına vardıklarında "Ben kazandım" derken yüzlerdeki mutluluktu. Oyundu ve çocuklar gibi şendiler.
Laurelin'in ışığı Telperion'un gümüşüne karıştığında tekrarladı elf beyi
"Haydi, sürün atları, Orome'nin ormanlarında bizi bekler dostlar. Bulamayacağımızı düşünüyorlarsa çok şaşıracaklar."
----------------------------------------------------------------------
Oyun sürer iken, oyun bittiğinde
Feanor'un işareti ile ozan Muile gerçekleri söylemek zorunda kalacaktı, Gri Limanlar'daki dinleyenlerine. "Çok basit bir oyundu, ama sizi kandırmak istesem de tahmin ettiniz; siz her şeyin mükemmel olamayacağını zaten biliyor olmalısınız, siz bunu fark edenlerin bile oyunu oynayanların aklında olduğunu biliyorsunuz. İsterse Valinor'da doğsun, ister sonsuza kadar süreceğine inandırsın kendini, Yo hayır felaketlerden bahsetmiyorum. O küçük korkulardan bile anlaşılabilir ve... Neyse hikâye devam edersek..."
Feanor bu sefer ozanı tebrik eder gibi, devam etmesi için destek gösterisinde bulundu; itirazı geri çekmiş olduğunu belli etmek için yürümeye başladı. Dinleyenlerin arasına karışıyordu. Onları tartmaya çalışıyor olmalıydı. Ve ozan tellere tekrar dokundu...
"Savaş gören asla diğerleri gibi değildi, ister ölümsüz olsun, ister uzun yıllar yaşamış... Oyuna katılırlardı bazen, zaman zaman ve hiçbir zaman. Onları anlamaya çalışırdı diğerleri. Ve bir keresinde oyun kadim olmadan önce, Ağaçlar genç iken; oyunda aradığını bulan bir Maia diğerine, Osse içinden geçenleri Uinen'e söylemekten çekinmedi. Onu kendine denk görüyor, anlayacağını umuyordu:
‘Seni bulduğum bu yerde bile aklımdan geçen acı. O Renk gözlerimin önünden asla gitmeyecek Uinen.’
‘Korkunç bir şeyden bahsediyorsun öyle değil mi, seni ele geçiren bir nefretten, bana söyle, Ea'ya adım attığım günden beri görmediğim kadar acı olanları anlat.’
Hep nazik davrandığı Uinen'e bu sefer sanki başka birinin zehirli kılıcının yarasından bahseder gibi anlattı: ‘ Beni ikna etmeye çalışıyor, o yarattıkları ile, güçten söz ediyor, güçlü olanın sözünü dinlettiğinden ve gözlerimin önünden asla gitmeyecek olan; orklar. Onlar acı, nefret dolu… Nefreti gördüğümde İlluvatar’ın Çocukları’nın içlerinde güzelliği korumak için kendi dünyam olması gerektiğine karar verdim.’
Uinen, sevdiği kişinin suretine bir kez daha baktı oyun sürer iken. Ve oyun bittiğinde artık emindi Telperion'un ışıkları her yeri sardığında onu vazgeçirmek için uzun bir uğraşa girmesi gerektiğinin farkına varmıştı.
Oyun bittiğinde, savaşı görenler belki sadece kısa süreliğine onu unuttuğu için sadece gülümseyeceklerdi, sadece bir süre...
Uinen, Osse ve oyun ilk oynandığı zamanlarda, hala yürürken Aman topraklarında, denizden ayrı oldukları kısacık anlarda. Oyun bittiğinde Osse diğer kıyıya daha fazla gittiğinde, Sindar için endişelendiğinde yapmak istediğine karar verdiğinde Uinen ağlayacaktı. Öyle ki Nienna’nın en batıdaki evinin baktığı denizde o kadar çok dolaşacaktı ki, Sindar bile bazen onu unutacaktı. Her Oyun bittiğinde bizler Osse ve Uinen…”
Muile ağır yük taşımış biri gibi mandolinin tellerinden elini çekti, dinlenmek için gözetleme kulesinin dışlarında kalan birkaç merdiveni çıkıp sırtını kulenin dış duvarlarından birine dayadı. Geceyi böyle karşılayacaktı. Ozanı tebrik edenler, öykünün devamını merak edenler için de bir soluklanma fırsatı olacaktı bu. Feanor ise sadece son kelimeleri mırıldandı:
“Her Oyun bittiğinde bizler Osse ve Uinen”
-----------------------------------------------------------------
Lorien Bahçelerinde
Orta Dünya’dan ve Osse’den ayrı kaldığı zamanlarda Nienna’nın kollarında teselli arayan Uinen, isyan edercesine dostuna anlatıp ne yapacağını bilmediğini söylüyordu. Onca yıl sonra, çağlar sonra Lorien’in teklifi kimseyi şaşırtmamıştı : ”Bahçelere uğramalısın bir göl ve adamız bile var, bir kez olsun kendin için denizleri bırak, sadece bir hafta.”
Uinen, kabul etti: “Osse beni düşünür mü, aklına gelir miyim, yoksa fırtınaları onun hayatı mı oldu?”
Lorien: “Cevaplar için rüyalarına dönmelisin, gel saçlarındaki tuzlar ile, köpük ile bembeyaz bir ruh ile denizlerin hanımı”
Uinen düşüncelerinde konuştuğu Lorien’e: “ Este ve sizinle orada olacağım.”
İşte Miere ve Uinen aynı hafta, İki Ağaç hala ışıklarını kıskanmaz iken Lorien Bahçe’lerinden, Este’nin adasında tanıştılar. Uinen’ın bir Maia olması, onu Miere’nin gözünde ilginç yapıyor olsa da asıl sebep Orta Dünya idi. Hep gideceğini söylediği topraklar, öncesinde ise deniz… Sirion’un köpüklerindeki canlıların verdiği Orta Dünya haberleri. Cirdan, Elwe Thingol’un halkından bahsedilmesi…
Hepsi Lorien’in Bahçeleri’nde, Este’nin adası lrellin gölünde. Bin bir renkli balığın yüzdüğü, nilüferlerin çiçek açtığı, ağaçların yapraklarını örtü yaptığı, çeşmelerden ışıltılı, sihirli suların aktığı, şöyle bir dolaştığınızda Valinor’un bu gizli dünya için yaratıldığı düşüncesine kapıldığınız, müziğin zaman zaman duyulup sizi alıp götürdüğü Lorien’in Bahçeleri’nde...
Rüya görmeden önce, konuştuğu dostlar arasında Miere, Uinen, Este ve Lorien yan yana bir düş olmadığından emin olduğunuzda, yorgunluk ağır basmadan önce tatlı bir esintide, belki Telperion gümüşü sunmadan az önce…
--------------------------------------------------------------------
Telperion
“İlk çiçeği verebilmesi için gözyaşı istemişti, öyle ancak öyle saygısını verecekti. Saygı duyulacaktı Eldar arasında gümüş rengine, Koyu yeşilin altındaki gümüşe, çiçeğe, ışığa, güvene.”
Yeni güne girdiklerinde izleyici sayısı artmıştı ‘Lorien Bahçelerinde‘ diyerek başladı ozan, sırtını dayadığı kuleden ayrılmadan mandolini konuşturuyordu yine. Feanor yanı başına kadar gelmiş, bir sonraki kısmı beklediğini belli etmişti. Ve bahsettiğinin ne olduğunu bu iki cümle ile derinden hissederek, gözlerini kapatacaktı. Sanki onu görüyormuş gibi, bir dostun ismini fısıldar gibi, sadece ozanın duyacağı gibi…
Ozan devam edecekti:” Ve sizin verdiğiniz isimlerle yaşayacaktı, saygı içinde, Alqualonde’li bir gecin ve tüm Teleri’nin dilinde. En yüksekteki Varda’nın yıldızlarında… Toplayacaklardı çiçekleri, sayacaklardı yıldızlarla, onun yıldızlarıyla, İki ağacın yıllarını. İşte kuğu gemileri denizlerde, kıyılarda dolaşırken, Valinor, Valinor iken ve onun adı Telperion iken.”
Feanor kendini etkilemesini iyi bilen ozana teşekkür edecek oldu ki, son anda sustu. Yalnız onun duyguları için olmadığını biliyor olmalıydı, o hepsinin Telperion’u idi. Yine de ozandan bir ara vermesini isteyecek ve “Lütfen bize bir de Ea’nın geleceğinden de çal” diyecek, yanından yavaş adımlarla merdivenleri inerek uzaklaşacaktı.
Ozan elini mandoline tekrar götürdüğünde, büyük bir ozandan duyduğum bir şarkı colin rudd – guinevere
----------------------------------------------------------------------------------------
Lindarin
“O sessiz, ağaçların ışıkları ile yakamozların her daim izlendiği sahil kenti. Lindar’ın kenti, Alqualonde. Çocuğa Lindarin demişlerdi, yeni yetme erkek çocuğu, sanki halkının kim olduğunu anlatacak derecede denizcilik için yaratılmıştı. Gemilerin yapımından seyahatlere her yerde görev alıyordu Lindarin. Kıskanılacak derecede iyi Quenya bilmesi de başka bir özelliği idi, bu yüzden zaman zaman Tirion’a önemli mesajlar yollamada Teleri beylerinin hizmetinde idi.”
İşte ozan Lindarin diyerek devam edecekti. “Bu çocuk işte onca işin arasında acaba neler hissediyordu. Mutluluk demenizi bekliyorum, ancak bir tek o değil, içinde korku da vardı ya bir gün her şey kötüye giderse diye. Ve kâbusları etrafındakilere korkuyu verdiğinde... Şunu söyleyecekti Lindarin:’Sadece bir haftalığına, Lorien’in Bahçelerini görmeliyim…’ ve o aynı hafta idi, diğerleri ile buluşacağı aynı hafta.”
Muile etrafında toplananlara sanki bir şey anlatmamış gibiydi. Aslında hepsinin içindeki İki Ağaç’a karşı duyguları açığa çıkarmanın tek yolu buydu, hiç bir şey anlatmamak ve çok şey hayal ettirmek. Ozan “Bugünlük bunlar dostlar şimdi Gri Limanlar’da ufak bir gezinti zamanı” derken yüzündeki gülümsemeydi, elinden geldiğince.
I.Bölüm Sonu
I.Bölüm
Gri Limanlar’da beklerken
Üstünden binlerce yıl geçmiş bir öyküyü hatırlaması kolay mıydı? Sanırım çoğu kısmını o anda uydurmuş olmalıydı. Bahsettiğim; Gri Limanlar’da bir bağ ile bağlanmak isteyenlerin dinlemesi için Muile’nin tekrar mandolinine sarılmasıydı.
Önce sadece CursedFeanor’a söyleyecekmiş gibi yapacaktı. Notaları sadece onun kulakları için çıktığı izlemini verir gibi, sır verir gibi başladı. Sonra yüzündeki o ciddiyetten bir şey kaybetmeden denize sırtını döndü. Gözetleme kulesinin etrafında toplanan bir grup Orta Dünya ahalisine büyü yapmayı tercih edecekti.
“Amacım tek bir şey: Seveceksiniz.” demesi ile ozanın elini mandolinden çekmesi bir oldu.
“Ne oldu niye başladın ve niye durdun?” diye denize bakmakta olan Feanor sordu.
Muile tellere dokunarak; “İsimlerle ilgili, sanırım çoğunu unuttum… Ama uydurabilirim”.
CursedFeanor o anda kahkahayı basacak gibi diğeri gibi sırtını denize dönüp, onun yüzüne baktı ve cesaret vererek: “Hiçbir zaman isimlerle aran iyi değildi ozan, ama notalarının değerini bilirim”.
Muile:“Peki, öyle olsun dinlemek istiyorum diyenler olduğu sürece… Bundan uzun yıllar önce yılların sayılmasını sağlayanların bile unuttuğu, elflerin yaşadığı Ölümsüz Topraklar’da… Ağaçlar’ın ışıklarının kollarında, Valar’ın sevgisini yaşayanların öyküleri, dilimizden dökülecek gibi…”.
----------------------------------------------------
Sil gözyaşlarını
"Ne olur artık ağlama, gizlice içine akıtma o damlaları. Gelecekler eminim, Orome'yi izleyen herkes ile konuşuyorum..." Tirion'da bir salonda ışığın her daim hâkim olduğu kristallerle keskinleştiği ve ahşap ile yumuşak tonlara büründüğü bir salonda, Noldo hanımı yeni yetişen bir fidan olan kırk yaşını yeni tamamlayan kıza hayat vermeye çalışıyordu. Bunun için gösterdiği çabayı herkes biliyordu ancak kendisi bunun yeterli olmadığının farkındaydı. Kız tek kelime etmeden gözlerini terk eden yeni bir damla ile elf hanımına soru sorar gibi bakıyordu. Elf hanımı binlerce kez duymuş gibiydi, konuşmalarına gerek yoktu. Neredeler?
Laurelin’in o sarı, turuncu altının renklerinde akıyordu o gözyaşı, zaman sayılır iken beklemek zor iken. Ve gözyaşı tertemiz iken, kristallerden en keskin, en yumuşak olanı iken… Elf hanımı yüzünde acı bir gülümseme ile ellerini kıza doğru açacaktı...
-------------------------------------------------------------------------
Miere, Carnimiere
Genç kız pencerenin yanından ayrılıp kendine uzatılan, bekleyen açılmış elleri kavradı, yüzünde tam bir sevgi ifadesi ile… Silinmiş gözyaşı ile...
"Sana Miere demelerinin bir sebebi var, aileni hiç unutmadın, onca yıl sonra sana gelecekler eminim." derken elf hanımı güç vermek istercesine ellerini sıktı. Gerçekten hep etkili olmuştu bu, gözyaşından bile etkili.
"Bana verilen bu adın önemini tekrarla lütfen Melima, Sevilen."
"Evet Miere, sen onların değerli varlığı mücevherisin, seni karanlıktan ayrı tutacaklarını söylediler." Bunları söylerken geçmişi gözlerinde görebilirdiniz elf hanımının...
"Ve Laurelin'in parladığı günün bu saatinde adım Carnimiere" derken yüzünde gülümseme belirmiş gibiydi. " Onlar gelmese de bir gün Orta Dünya'ya gitmem gerekse de yanımda yer alır mıydın Melima, saygıdeğer, sevilen?"
"Nieninque ve ben böyle uzun planlar yapmadık, seni durdurduğumu düşünüyor olmalısın." sesinde onca yılın sorgulanacağına dair, titreme ile...
Miere: " Beni tanımış olmalıydın, şartların gereklerini anlayabilirim, işte Laurelin hala benim için parıldarken gözyaşımı sildim, zamanımı beklemeye, senin telkinlerine kulak vermeye devam edeceğim, Sevilen."
Şimdi karşısında güçlü bir irade gibi ayaklanan bir savaşçı gördüğüne Valar adına yemin edebilirdi elf hanımı, ona sarıldı...
*Miere:mücevher
**Carnimiere: kırmızı mücevher
----------------------------------------------------
Valar, Lorien
Burayı seçmişlerdi. Aman, ölümsüz topraklar Valar'ın ve Eldar'ın yanyana yaşadığı gönüllerde sevgiyi Laurelin gibi meyvelendirdiği, Telperion gibi saygı çiçeklerini yaşayanlara sunduğu o topraklar. Valar burada Lorien'in Bahçelerini kurmuş, Mandos'un salonlarının duvarlarını yükseltmiş, Nienna'nın en uzaktaki evinde gözyaşını saklamıştı. Valimar yükselmiş, Manwe ve Varda gökyüzüne yakın ikamet etmişlerdi.
Valar'ın kalbinde yaşamasını istediği, evini paylaştığı herkes bir şeyin farkında olmalıydı. Bu sular temiz aktığı sürece, ormanda Orome'nin atının ayak sesleri duyuldukça, onlar için ağlayan birilerinin varlığı bilindikçe, huzur bir şekilde sağlanacaktı. Kirlenmediği sürece sular, nefretin ayak sesleri duyulmadıkça, ağlayanların gözlerinden kan gözyaşları akmadıkça Valar gerekeni yapmış demekti.
İşte Vala Lorien böylesine bir dengede yürürken Tirion sokaklarında, aklından geçen ise üzgünlerin hala şehirde yaşadığı idi. İlk işi Noldor kralı ile konuşmak olacaktı. Finwe ona istediğini verecekti elbette. O hep makul isteklerde bulunurdu. "Yeni gemiler geldiğinde halkımdan ilk seni ziyaret etmelerini söylemeye devam edeceğim Lorien, rüyaların ve hayallerin efendisi" Lorien memnuniyet ile bu sözleri tekrar tekrar duymak için ara sıra işte böyle uğrardı elf şehrine. Uzun yıllardır mutluluk verdiklerini ziyaret eder, "Ara sıra siz de uğrayın" derdi.
Yıllardır görmediği Melima, ondan kendilerine konuk olmasını istemişti ki, aklından geçeni tahmin etmek zor değildi. Miere'nin gördüğü yanılsamalar vardı, Orta Dünya'da çok kısa süre yaşamasına rağmen tarif ettikleri başka bir Vala'nın hizmetkârlarının suretlerine nerede ise tamamen uyuyordu. Lorien'e anlattığında Vala yakından ilgi duymuştu. Miere'nin hikâyesi bu Vala'yı cezp etmişti. Onu Bahçeler’de Este ile konuk etmeyi dilemişti. O korkunç varlıkları anlatmasını ve rahatlamasını istemişti, içinden geçirmişti...
Ve Melima'nın kapısı çalındığında savaşçı ayakta idi. O anda Carnimiere idi ve herkes ile baş edebilecek kadar güçlü idi. Lorien salona adımlarını attığında ellerini ayırmış sessizlik içinde geleni karşılamışlardı. Lorien açık sözlü değildi çoğu kez. Bu sefer ise istediğini doğrudan söylemekte sabırsız: "Carnimiere, günün bu saatinde, yıllar sonra Melima ile..."
"Hoş geldiniz, şeref verdiniz"
"Aynı şerefi sizden ben de istiyorum, Bahçeler'de birkaç gün Este ve bana katılmanı çok arzuluyorum, konuşacaklarımız olacaktır."
Henüz gözyaşını sildiğini fark etmek zor değil iken Lorien devam etti: "… Gerçekten çok iyi gelecek, sana..."
Miere biraz şüpheli, kararsızdı ama kabul etmesini Melima'nın sessizliği ile desteklediğinin farkına varmıştı. Cevapladı: "Peki, kabul ediyorum nazik önerinizi."
Laurelin'in saatleri ilerlemeye devam ederken hazırlıkları tamamlamış yola çıkmışlardı bile...
-------------------------------------------------------------
Oyun
"Sadece Telperion ve Laurelin buluştuğunda."
"Sadece onların verdiği renkler arasında."
"Hep böyle oynandı bu oyun"
"Ve oynanması için tek ihtiyaç duyduğumuz buydu."
"Haydi sürün atları, Orome'nin ormanlarında bizi bekler dostlar. Bulamayacağımızı düşünüyorlarsa çok şaşıracaklar."
Noldor olsun Teleri olsun, Vanyar ya da Vala hep oynadılar bu oyunu saklanmak mümkün mü? Elf hanımı, Valier atları iki ışığın altın ve gümüşün buluşmasında sürdüler. Oyun dediler birbirlerini aradılar, sanki sonsuza kadar sürecekti bu oyun ki pek çok ölümlü için oldukça böyle gibiydi. Birbirlerini buldukça güldüler, ağaçlardan biri solduğunda bulunmayanlar daha bir gülerek arayanların yanına vardıklarında "Ben kazandım" derken yüzlerdeki mutluluktu. Oyundu ve çocuklar gibi şendiler.
Laurelin'in ışığı Telperion'un gümüşüne karıştığında tekrarladı elf beyi
"Haydi, sürün atları, Orome'nin ormanlarında bizi bekler dostlar. Bulamayacağımızı düşünüyorlarsa çok şaşıracaklar."
----------------------------------------------------------------------
Oyun sürer iken, oyun bittiğinde
Feanor'un işareti ile ozan Muile gerçekleri söylemek zorunda kalacaktı, Gri Limanlar'daki dinleyenlerine. "Çok basit bir oyundu, ama sizi kandırmak istesem de tahmin ettiniz; siz her şeyin mükemmel olamayacağını zaten biliyor olmalısınız, siz bunu fark edenlerin bile oyunu oynayanların aklında olduğunu biliyorsunuz. İsterse Valinor'da doğsun, ister sonsuza kadar süreceğine inandırsın kendini, Yo hayır felaketlerden bahsetmiyorum. O küçük korkulardan bile anlaşılabilir ve... Neyse hikâye devam edersek..."
Feanor bu sefer ozanı tebrik eder gibi, devam etmesi için destek gösterisinde bulundu; itirazı geri çekmiş olduğunu belli etmek için yürümeye başladı. Dinleyenlerin arasına karışıyordu. Onları tartmaya çalışıyor olmalıydı. Ve ozan tellere tekrar dokundu...
"Savaş gören asla diğerleri gibi değildi, ister ölümsüz olsun, ister uzun yıllar yaşamış... Oyuna katılırlardı bazen, zaman zaman ve hiçbir zaman. Onları anlamaya çalışırdı diğerleri. Ve bir keresinde oyun kadim olmadan önce, Ağaçlar genç iken; oyunda aradığını bulan bir Maia diğerine, Osse içinden geçenleri Uinen'e söylemekten çekinmedi. Onu kendine denk görüyor, anlayacağını umuyordu:
‘Seni bulduğum bu yerde bile aklımdan geçen acı. O Renk gözlerimin önünden asla gitmeyecek Uinen.’
‘Korkunç bir şeyden bahsediyorsun öyle değil mi, seni ele geçiren bir nefretten, bana söyle, Ea'ya adım attığım günden beri görmediğim kadar acı olanları anlat.’
Hep nazik davrandığı Uinen'e bu sefer sanki başka birinin zehirli kılıcının yarasından bahseder gibi anlattı: ‘ Beni ikna etmeye çalışıyor, o yarattıkları ile, güçten söz ediyor, güçlü olanın sözünü dinlettiğinden ve gözlerimin önünden asla gitmeyecek olan; orklar. Onlar acı, nefret dolu… Nefreti gördüğümde İlluvatar’ın Çocukları’nın içlerinde güzelliği korumak için kendi dünyam olması gerektiğine karar verdim.’
Uinen, sevdiği kişinin suretine bir kez daha baktı oyun sürer iken. Ve oyun bittiğinde artık emindi Telperion'un ışıkları her yeri sardığında onu vazgeçirmek için uzun bir uğraşa girmesi gerektiğinin farkına varmıştı.
Oyun bittiğinde, savaşı görenler belki sadece kısa süreliğine onu unuttuğu için sadece gülümseyeceklerdi, sadece bir süre...
Uinen, Osse ve oyun ilk oynandığı zamanlarda, hala yürürken Aman topraklarında, denizden ayrı oldukları kısacık anlarda. Oyun bittiğinde Osse diğer kıyıya daha fazla gittiğinde, Sindar için endişelendiğinde yapmak istediğine karar verdiğinde Uinen ağlayacaktı. Öyle ki Nienna’nın en batıdaki evinin baktığı denizde o kadar çok dolaşacaktı ki, Sindar bile bazen onu unutacaktı. Her Oyun bittiğinde bizler Osse ve Uinen…”
Muile ağır yük taşımış biri gibi mandolinin tellerinden elini çekti, dinlenmek için gözetleme kulesinin dışlarında kalan birkaç merdiveni çıkıp sırtını kulenin dış duvarlarından birine dayadı. Geceyi böyle karşılayacaktı. Ozanı tebrik edenler, öykünün devamını merak edenler için de bir soluklanma fırsatı olacaktı bu. Feanor ise sadece son kelimeleri mırıldandı:
“Her Oyun bittiğinde bizler Osse ve Uinen”
-----------------------------------------------------------------
Lorien Bahçelerinde
Orta Dünya’dan ve Osse’den ayrı kaldığı zamanlarda Nienna’nın kollarında teselli arayan Uinen, isyan edercesine dostuna anlatıp ne yapacağını bilmediğini söylüyordu. Onca yıl sonra, çağlar sonra Lorien’in teklifi kimseyi şaşırtmamıştı : ”Bahçelere uğramalısın bir göl ve adamız bile var, bir kez olsun kendin için denizleri bırak, sadece bir hafta.”
Uinen, kabul etti: “Osse beni düşünür mü, aklına gelir miyim, yoksa fırtınaları onun hayatı mı oldu?”
Lorien: “Cevaplar için rüyalarına dönmelisin, gel saçlarındaki tuzlar ile, köpük ile bembeyaz bir ruh ile denizlerin hanımı”
Uinen düşüncelerinde konuştuğu Lorien’e: “ Este ve sizinle orada olacağım.”
İşte Miere ve Uinen aynı hafta, İki Ağaç hala ışıklarını kıskanmaz iken Lorien Bahçe’lerinden, Este’nin adasında tanıştılar. Uinen’ın bir Maia olması, onu Miere’nin gözünde ilginç yapıyor olsa da asıl sebep Orta Dünya idi. Hep gideceğini söylediği topraklar, öncesinde ise deniz… Sirion’un köpüklerindeki canlıların verdiği Orta Dünya haberleri. Cirdan, Elwe Thingol’un halkından bahsedilmesi…
Hepsi Lorien’in Bahçeleri’nde, Este’nin adası lrellin gölünde. Bin bir renkli balığın yüzdüğü, nilüferlerin çiçek açtığı, ağaçların yapraklarını örtü yaptığı, çeşmelerden ışıltılı, sihirli suların aktığı, şöyle bir dolaştığınızda Valinor’un bu gizli dünya için yaratıldığı düşüncesine kapıldığınız, müziğin zaman zaman duyulup sizi alıp götürdüğü Lorien’in Bahçeleri’nde...
Rüya görmeden önce, konuştuğu dostlar arasında Miere, Uinen, Este ve Lorien yan yana bir düş olmadığından emin olduğunuzda, yorgunluk ağır basmadan önce tatlı bir esintide, belki Telperion gümüşü sunmadan az önce…
--------------------------------------------------------------------
Telperion
“İlk çiçeği verebilmesi için gözyaşı istemişti, öyle ancak öyle saygısını verecekti. Saygı duyulacaktı Eldar arasında gümüş rengine, Koyu yeşilin altındaki gümüşe, çiçeğe, ışığa, güvene.”
Yeni güne girdiklerinde izleyici sayısı artmıştı ‘Lorien Bahçelerinde‘ diyerek başladı ozan, sırtını dayadığı kuleden ayrılmadan mandolini konuşturuyordu yine. Feanor yanı başına kadar gelmiş, bir sonraki kısmı beklediğini belli etmişti. Ve bahsettiğinin ne olduğunu bu iki cümle ile derinden hissederek, gözlerini kapatacaktı. Sanki onu görüyormuş gibi, bir dostun ismini fısıldar gibi, sadece ozanın duyacağı gibi…
Ozan devam edecekti:” Ve sizin verdiğiniz isimlerle yaşayacaktı, saygı içinde, Alqualonde’li bir gecin ve tüm Teleri’nin dilinde. En yüksekteki Varda’nın yıldızlarında… Toplayacaklardı çiçekleri, sayacaklardı yıldızlarla, onun yıldızlarıyla, İki ağacın yıllarını. İşte kuğu gemileri denizlerde, kıyılarda dolaşırken, Valinor, Valinor iken ve onun adı Telperion iken.”
Feanor kendini etkilemesini iyi bilen ozana teşekkür edecek oldu ki, son anda sustu. Yalnız onun duyguları için olmadığını biliyor olmalıydı, o hepsinin Telperion’u idi. Yine de ozandan bir ara vermesini isteyecek ve “Lütfen bize bir de Ea’nın geleceğinden de çal” diyecek, yanından yavaş adımlarla merdivenleri inerek uzaklaşacaktı.
Ozan elini mandoline tekrar götürdüğünde, büyük bir ozandan duyduğum bir şarkı colin rudd – guinevere
----------------------------------------------------------------------------------------
Lindarin
“O sessiz, ağaçların ışıkları ile yakamozların her daim izlendiği sahil kenti. Lindar’ın kenti, Alqualonde. Çocuğa Lindarin demişlerdi, yeni yetme erkek çocuğu, sanki halkının kim olduğunu anlatacak derecede denizcilik için yaratılmıştı. Gemilerin yapımından seyahatlere her yerde görev alıyordu Lindarin. Kıskanılacak derecede iyi Quenya bilmesi de başka bir özelliği idi, bu yüzden zaman zaman Tirion’a önemli mesajlar yollamada Teleri beylerinin hizmetinde idi.”
İşte ozan Lindarin diyerek devam edecekti. “Bu çocuk işte onca işin arasında acaba neler hissediyordu. Mutluluk demenizi bekliyorum, ancak bir tek o değil, içinde korku da vardı ya bir gün her şey kötüye giderse diye. Ve kâbusları etrafındakilere korkuyu verdiğinde... Şunu söyleyecekti Lindarin:’Sadece bir haftalığına, Lorien’in Bahçelerini görmeliyim…’ ve o aynı hafta idi, diğerleri ile buluşacağı aynı hafta.”
Muile etrafında toplananlara sanki bir şey anlatmamış gibiydi. Aslında hepsinin içindeki İki Ağaç’a karşı duyguları açığa çıkarmanın tek yolu buydu, hiç bir şey anlatmamak ve çok şey hayal ettirmek. Ozan “Bugünlük bunlar dostlar şimdi Gri Limanlar’da ufak bir gezinti zamanı” derken yüzündeki gülümsemeydi, elinden geldiğince.
I.Bölüm Sonu